Paylaş
Geceyle geçinemeyenler de var elbet.
Yılbaşı, yani o “senede bir gün” bile, forması pijama-eşofman olan yeni yıl milli takımının sırtını erkenden yere getirmiştir muhtemelen.
Uzatmalar oynanmadan sağlanmıştır beraberlik...
O da munis, o da güzel.
* * *
Yeni yılı kutlamayanlar, batıl bulanlar da var.
Hiç gelmeyen Noel Baba’yı bekleyen, her yaştan çocuklar da...
İkisine de meylim yok ama... O da güzel.
Tercih edebilmek, “Ben böyle istiyorum, böyle de yapıyorum” demek güzel, kıymetli çünkü.
* * *
Fakat bana göre, bir bahane gerektirmeden, öyle ya da böyle gece güzeldir.
Sessizliğiyle de güzeldir, DJ’i sizin olduğunuz şarkıların sesiyle de...
Keyfe keder, keşfe değerdir.
Ne yerinde, ne seyrinde bir deyimdir; “ortalıktan elin ayağın çekildiği saatler...”
Özgürlüktür gece. El-ayak ortadan çekilince başlar.
Çünkü sizsiniz gecenizin ecesi.
* * *
“Ömür”den ve “hayat”tan, ikisinin farkından söz etmiştim önceki yazılarımda...
Uykuyu yaşanan/yaşanılası saatlere “düşman” görenler bilir; ömrü küçük hayatlara bölen bu denklemi.
Ömür var olan yaşa bölünürse, bilir ki, çıkan tam sayı değil, elde var kısmı kıymetlidir. O da “Hayat”tır.
* * *
Misal, ömrü 70 yıl olan bir insana, giderekayak sorsan:
“Gerçekten kaç yıl yaşadın, ömrünün ne kadarını ‘hayat’ olarak geçirdin...”
Yanıt vermeye hazırlanırken, yaşadığı değil yaşayamadığı şeylerin pişmanlığı, hüznü, acı baharatlar gibi dilinin ucuna gelecektir.
* * *
“Ömür”, düzenli, 8 saat uykuyla belki uzatılabilir.
Ama ben “hayat”ın uykudan çalınan saatlerle (de) uzadığına inanırım. (Cebine koyamasan da en keyifli ve masum hırsızlık, zaman hırsızlığıdır)
Hadi, aritmetik olarak bakalım.
Gerçi hiç aritmetmedik uzun gecelerimizi ama, sayısala dökünce daha inanılır oluyor bazı şeyler.
* * *
Her gece 23.00’da değil de, 03.00’da yatarsın misal. (İmkanın, halin-vaktin varsa tabi...)
İşte bir yılda bin 460 saat çaldın uykudan.
Yani bir yılda 61 gün.
Yılda 15 günlük yaz tatili, 3 günlük bayram kaçamağı için çığlıklar atarken, buyrun size ait, şahsınıza özel 2 ay...
Herkes 12 ay, 4 mevsim yaşadı.
Sen beşincisini sıkıştırdın araya, kendi mevsimini...
* * *
Madem abaküste boncuk aramaktayız.
Yirmi beş yılda fazladan 2 bin 275 gün eder.
Yani 6 yıldan fazla.
Hem de, sadece istediğin, yapmaktan hoşlandığın ya da gereksindiğin şeylere ayırdığın pür bir zamanla...
Keyfine kahyalık yaparak.
* * *
Ama sabahları “Kahve, kettle’dan olursa 12, sebilden olursa 3 saniye” hesaplarını yapar, bardağa salla gitsin çayla zaman yarıştırırız da...
Böyle hesaplarla, pek hesaplaşmayız. (Bu arada sallama çayın muhabbeti sallama olur)
Bu engin düşüncelerim nedeniyle, yeni yılda “küçüklere zararlı neşriyat”tan -dakika bir gol bir- ceza yemek istemem tabi.
Yani derim ki, sağlığı-afiyeti yerinde, işi-gücü uygun, aklı-başı (r)eşit olanlar içindir bu naif ve de naçiz akıl-fikirlerim. Ve uyumadan olmaz.
Ama yine de geceleri oturmadan önce aile hekiminize, doktorunuza danışınız.
Evde -kendi başınıza- denemeyiniz.
* * *
Gece, zamanın iştahının azaldığı bir demdir.
Saatlerin doyasıya yaşandığı bir saklı kameriyedir.
O bağır bağır şehrin "volume”unun aşama aşama kısıldığı ve bir an için sessizliğe teslim olduğu anlar, serasıdır insanın.
O nedenle gece, her mevsim tazedir. Gece, kışın yenilen taze çilektir.
Yazın, geceleri kendi kendine zangırdayan eski bir buzdolabının, kar tutmuş “deepfreez”inden alınan kara gömülen, bir kadehtir kiminde.
Onun için ezber bozar.
* * *
Yılbaşında gecenin erken ya da -sizce- geç bir saatinde yattınız. İşte, sabah oldu yine.
Gece size yenilen zaman, sabah büyük bir iştahla sıyrılacak kınından.
Ve tatil bittiğinde, iş-güç telaşı/mesaisi, okulu, trafiği, yani naralar atan o arsız çetesiyle saracak etrafınızı.
Ama boşverin onu, boşverin yılbaşını da...
Bu yılbaşı uzadı tatil.
Pazartesiye kadar, iyi geceler.
Paylaş