Unutulur unutulur

ZAMANIN iştahının en çok arttığı güne yaklaşıyoruz.

31 Aralık'a.

Saatlerin doyasıya değil hızla yaşanacağı, hatta saniyelerin gerisayımla uğurlanacağı o geceyarısı anına.

Zaman iştahla saldıracak o "an"a.

Akrep ve yelkovan zamanın yeni diliminde koşturacak.

Ve sabah olacak yine.

Ömrün numaratöründe, takvimlerde 2009 yazacak artık.

Kimi yaşamındaki "onluk" destelerden birisini daha çekmecesine yerleştirecek.

"Kırkı devirdik" içgeçirmesini, "Ben 50'yi..." diyerek teselli edecek öteki.

Kimi "Kaç yılbaşı daha..." sorusuna omuz silkecek.

Kimi daha ilk destesinde...

* * *

Hızla geçecek zaman.

Hafızanın üstünü giderek koyulaşan yapraklarıyla, perdesiyle örterek.

Hızla, pürtelaş...

Ve flulaşacak 2008 bile.

Hafızasız bir pavyon şarkıcısı gibi, mırıldandığımız şarkının hatırlamayamadığımız kelimelerini yeniden üreteceğiz belki, değiştereceğiz.

Ya da eksik kalacak ezgilerimiz.

Hatıralarımız da...

El ele dolaştığımız sokağın eski (asıl) adı neydi, unutacağız.

Belki o sevgilinin adını da...

Değil sokaklar, kentler bile unutulur.

Unutulur, unutulur...

* * *

Zamanın peşisıra, hafıza mekanlarımızı tek tek, nasıl yitirdiğimizi hatırlamayacağız.

Peşine düşmeyeceğiz, "neden"in de.

Hatıralarımız enkazında kaybolacak, hafızamızın.

Zamanın iştahı artarken, hevesimiz de azalacak belki.

Enerjimiz ve söylemeye dilim varmıyor ama, umutlarımız da...

"Her şey işte böyle oldu önce" der ya Cemal Süreya.

Bari sen 2009, "sen gel bizi yeni vakitlere çıkar".
Yazarın Tüm Yazıları