Heryerde umut ve galibiyete hazır bir coşku sarmış havayı.
Ama kaygı da...
Coşku ve kutlama hemen hiç bir gelişmiş ülkede kaygı yaratmaz.
Ama bizim coşkumuz kınında/kılıfında bekliyor galibiyeti...
Önceki milli maçlarda gördük.
Özellikle İstanbul’da yine silah, hatta Kalaşnikof sesleri, namlu kıvılcımları sardı geceyi.
Onlarca insan yaralandı, ölenler oldu.
Bu kez "kutlama" adı altında çıkardılar ölümcül duygularını, kınından, kılıfından.
Zaferi, mutluluğu, düğünü, derneği silahını ateşleyerek "kutlayan",gülümsediğinde aklına silahı gelen, öfkelenince, "yenilince", mutsuz olunca ne yapar.
Ve ne yapıyor...
* * *
"At, avrat, silah"tan öte bir şey bu.
Freud’un silahla erkeklik organını benzeştirmesinden de...
Kutlamayı silahla yapmak, mutluluğa kurşun sıkmak, sadece geleneklere, sosyalleşme sorunlarına dayalı bir toplumsal tümörün değil ruh kanserinin de belirtisi.
Ve kökleri derinde bir ilkelliğin.
* * *
Şair, Sosyal Çalışma Uzmanı Cengiz Kaplan’ın başkanlığını yaptığı Çocuk Hakları Derneği annelere yazılmış bir mektup yayınladı.
"Her spor karşılaşmasından sonra sevincimizi kirleten magandaların anneleri ve eşleri de sizlersiniz.
Söyleyin ne olursunuz, sevincimizi kirletmesinler.
Babamı, ağabeyimi sevincimizi öldüren birisi olarak düşünmek bile istemiyorum.
Hele hele onların tutuklanmalarını ve sevincin, mutluluğun katili olmalarını istemiyorum.
Anne, onları da sen doğurdun, sen yetiştirdin biliyorum?
Hadi Anne onlara izin verme.
Sevinçlerimizi vurmasınlar, ne olursun."
Uyarı, tedbir bu kepazeliği ortadan kaldırmaya yetmiyor.