Sen tamamla

MONTÖR Sabri derlermiş ona.

İmalat-ı Harbiye’de yani askeri fabrikada işçiymiş.

Azıcık maaşı ile geçinemese de, mahirmiş mesleğinde o iş kazasına dek.

Kesilmiş ayağı...

O günden sonra Orhan Veli’nin masasında, baş köşede olmuş yeri hep.

Şiirini de yazmış onun:

"Montör Sabri ile /Daima geceleyin /Ve daima sokakta /Ve daima sarhoş konuşuruz..."

* * *

Durmadan eve geç kaldığından yakınır, ama rakıyı, şarabı sevmesinden midir; koltuğuna sıkıştırdığı "iki okka ekmeği" götüreceği evin yolunu da bulamazmış bir türlü.

Sahibi Kürt olduğu için Kürdün Meyhanesi olarak anılan, Ulus’ta Posta Caddesi’ndeki Yeni Hayat Lokantası’nın müdavimiymiş.

Cebi ve eşi-dostu elverdiğince...

Orhan Veli, Mehmet Kemal, Necati Cumalı, Oktay Akbal, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dranas, Ceyhun Atuf Kansu, Nurullah Ataç, Çetin Altan, Fikret Otyam ile birlikte.

* * *

Meyhanenin müdavimlerinden birisi de Melih Cevdet Anday.

Dünyaya veda edeli tam 6 yıl oldu.

Ve solgun ama netliğini hiç yitirmeyen bir fotoğraf gibi, geride bıraktığı o dize:

"Dört kişi parkta çektirmişiz,

Ben, Orhan, Oktay, bir de Şinasi...

Anlaşılan sonbahar,

(...) Ama ben hiç böyle mahzun olmadım;

Ölümü hatırlatan ne var bu resimde?

Oysa hayattayız hepimiz..."

* * *

Ankara’nın şiirinde hep ölümü hatırlatan bir şeyler olması, denizsizliğinden midir?

Kara insanının, en kalabalık halinde bile o mahzun, bozkır yalnızlığından mı...

Yoksa Metin Altıok’un dizelerinde midir çilingiri, yürekteki o mahut acının:

"Taş bir avludadır geniş bozkırda,

çünkü evcildir acı, alışkın insan sıcaklığına..."

Bilmiyorum ve yine Anday yetişiyor imdadıma:

"Eksik bırakacağım şiirimi. Onu sen tamamla..."



Yazarın Tüm Yazıları