Ölür gibi yaşamak

GİDEREK daha çok insanın yaşamının merkezine yerleşiyor, ölüm korkusu.

Sözlerden, gözlerden seziyorum.

Uzaklarda deprem olsa, ölüm onun içindir.

Kolestrolden çok, kolestrolü yükseldiğinde gözlerindeki paniğin, yüreğine uygulayacağı mütemadi basınçtan korkar.

Trafik kazalarını aktaran ajans haberleri, onun randevu defteridir.

Onun akciğerlerini gözüne kestirir kanser.

Sigara içmese de, her duman onun içindir.

Her öksürük tümör habercisi, her çarpıntı kalp krizidir acı veren muhayyilesinde.

Giderek, çevresinde hareket eden, havaya karışan her şey, ona ölüm vesilesi gelir.

Tahtaya vurur, komşunun muhabbet kuşu ölse.

Tek ayağı hastanede, işaret parmağı sağlık ansiklopedilerinin arasında, öğrendikçe "ölerek" yaşar.

Yaşamak adına, farkına varmadan ölümün ilmini yapar.

Ölüm korkusu, yaşam(a) bencilliğinin bile önüne geçer.

Ölüm korkusu nedeniyle yaşamdan bile esirger kendini.

Hayatı zararlı görür giderek.

Çeyrek kokoreçe 7.65’lik Baretta, bir kadeh rakıya arsenik gibi bakar.

Yeni bencillikler edinir.

Ölüm ilanları
su serper yüreğine; "Ben hala yaşıyorum"u kanıtlayan kuytu bir gülümseme yerleşirken yüzüne.

Ruh tümörü yerleşir, duygu bağrına.

* * *

Camekanı alışkanlıklarından, havası kendi soluğundan ibaret, bir küvez yerleştirir hayatına.

Alışkanlıklarına sarılır.

Sarıldıkça daralır hayat alanı.

Bakar ki bir gün artık uzun süre dik duramıyor.

Tek ayak kalmıştır, o dar zeminin üzerinde; cezaya ...

* * *

Ölüm, zorlu iş kuşkusuz.

Ama değer mi yaşarken, (c)ezasını çekmeye.

Yaşamı boyunca ağır hastalıklar ve ağır hastalıklı bir bünye ile boğuşan Nietzsche’ nin kulakları çınlasın.

Tek cümlesiyle ölüm korkusunu, mağlup etmek, yürekten sürmek mümkün belki de:

"Ben varken ölüm yok, ölüm varken ben yokum..."
Yazarın Tüm Yazıları