Paylaş
Ki, besleyenler, akvaryumcular bilir; Siyam Balığı akvaryumunda kendisinden başka hiç bir türdeşine, hatta kendi cinsine bile yaşam şansı tanımaz. (Öfke de beslenir değil mi?)
Ötesi... Karşısına konan bir aynada, akvaryumun camında kendi silüetini görünce, ona bile saldırır.
Kendisi ile bile kavga eder.
Onu ya da kendini yok edinceye kadar savaşır.
O nedenle akvaryumlarda, içerden camla ayrılmış bölümlerde, birbirlerinden ayrı tutulur.
Birlikte yaşayamadıkları için, o dar bölmelere mahkum olurlar ömürleri boyunca, müebbeten...
* * *
Filmde, öfkenin, kavganın, şiddetin sembolü olan kırmızı Siyam Balığı'nın dışında, hayatı tümüyle siyah-beyaz gören bir insan anlatılıyordu.
İnsanın “vahşi” doğasında nelerin saklı olduğu... İçimizdeki öfkeden ağzı köpüren, kendisinden farklı insanlara diş gıcırdatan “yabani” aktarılıyordu perdeye.
Ki biliriz; zor değildir, bizden farklı olana öfkelenmek.
Geçmişimizden, tarihimizden, coğrafyamızdan iyi biliriz.
Elbette sadece öfkeyle dışavurmuyor, içimizdeki o ruhsal “gel-git”ler.
Çağımızın hastalığı ya da kent hastalığı olarak nitelendirilen borderline ya da “sınır kişilik” gibi çok çeşidi, türlü biçimi-dozajı var.
Psikiyatristler çarpıcı belirtilerini şöyle sıralıyor:
* Sürekli duygusal çelişki yaşamak. Birini severken bir anda nefret etmek, sakin dururken birden sinirlenmek.
* Aşırı sevgi ihtiyacı. Yoğun yalnızlık ve terkedilme korkusu.
* Dengesiz davranışlar nedeniyle sosyal iletişim kuramamak.
* Paranoya, insanlara güvenmeme...
* * *
Ve paronaya, kentlerde hayali düşmanlar da yaratıyor insanlara.
Atışlı tatbikatlarda, “hayali düşman” vardır ya. “Hedef” belirlenir, tüm radarlar “hayali düşman”a kilitlenir ve ardından başlar füze yağmuru...
“Hayali düşman”, bir arada yaşamın en hayati tehlikesi.
Herkes bir düşman, bir hedef, bir tehdit yaratabilir kendi dünyasında, inandığı fikrin sağında solunda...
Marş bile yapar yeniden kendine:
“Sağdan sola, soldan sağa, salla bayrağı düşman üstüne...”
* * *
Kınından çekilmiş eğri kılıç, namluda paslı kurşun gibi külhan gezen silüetler, birlikte yaşamanın, barışın, iletişimin önündeki en büyük engellerden birisi...
Hele böylesine yoğun acılı/sancılı, şiddetin durma can aldığı günlerde.
Çünkü öfke kandırır insanı, kolay kandırır. Kör eder, sağır eder...
En kolayı da, insanın kendini inandırması... Aynasına bakıp bakıp, "Ayna ayna söyle bana, en kudretli kim bu dünyada?" demesi.
* * *
Öfkeyle tetiklenen şiddet, ne futbolda, ne TV’de, ne medyada, ne de siyasette “rayting” almalı artık. Ne de kabul görmeli. Hele ki sokaklarda...
“Öfkeli”, artık sadece Pamuk Prenses’in 7 cücelerinde sevimli.
Ona da anca yüz yıllık masallarda katlanılır...
Paylaş