Paylaş
Mamak Cezaevi’nin müze olarak halka açılması için imza kampanyası yürüten TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, bu amaçla geçen yıl bir proje yarışması da düzenledi.
“Mamak Cezaevi Kent Düşleri Yarışması” Mimar Kategorisi’nde Birincilik Ödülü’nü kazanan Fulya Selçuk projesinde, “ortam”ı da özetliyor.
Darbecilerinin yalıtma, zulüm ve işkence için ihtiyaç duyduğu hemen her mesleki beceri gibi, cezaevinin “darbelere uygun” hale getirilen “mimari” organizasyonunu da anlatıyor.
* * *
“Koğuş: Sürekli gözetlenen, serbestlik tanınmayan, havalandırmayı izlemek-sigara içmek-kitap okumak (hatta hazırolda yatıp, uyumak) gibi birçok yasağın uygulandığı bir mekandır. Ancak mahkumlar, koğuşta kör noktaları keşfetmenin, zulalar hazırlamanın, havalandırmayı gözetleyerek birbirilerini kollamanın-haberleşmenin yolunu bulur.
Havalandırma: Bir nefeslik rahatlamanın yeri olması gereken havalandırma, konuşmanın, her türlü temasın, birbirine bakmanın bile yasak olduğu, işkencelerin ve askeri eğitimlerin yapıldığı ‘ortak’ alana dönüşür. (En hafifinden bir örnek; havalandırmaya çıkarılan tutuklulardan, altı kişilik daire oluştururlardı. Üzerine 3-4 kat olacak biçimde tutuklular çıkarılır, askerlerin ‘yıkıl’ komutuyla kule oluşturan tutuklular kendini tümüyle yere bırakır, bazılarının değişik yerlerinde kırıklar, çıkıklar, incinmeler olurdu) Ama yine de havalandırma, direnişin meydanıdır.
* * *
Kafes: (Hayvanat Bahçesi’ni hatırlatan, dört tarafı parmaklıkla çevrili alan) Kafes bireyin benliğini, mahremiyetini yok sayan, otoritenin varlığını en kesin biçimde hissetmesini sağlayarak sürekli izlendiği, psikolojik-fiziksel saldırılarla maruz bırakıldığı mekandır. (Tek dayanak, herşeye rağmen, tek kelime konuşamasan, -hatta sadece tavana bakman emredildiği için- arkadaşına bakamazsan bile “bir arada olma” imkanıdır. Kafeste siyasi tutuklular, sık sık toplu halde, çırılçıplak dövülmektedir)
Tabutluk: Ölçek olarak da kapatmanın en aşırı uygulamasıdır. 1x1 metrekare çırılçıplak beton mekanın yüksekliği, 2 metreden biraz fazladır. Karanlıktır, soğuktur. Tutuklu kendi kendine, hatta kendi pisliğine mahkum edilir.
Tecrit: Tecritler ayrıştırma ve içe döndürme politikalarının uygulandığı mekanlardır. Ancak otoriteye direnenler o koşullarda bile, koridoru bir haberleşme boşluğu olarak kullanıp birbirlerine filmler anlatmış, sohbet etmiştir. (Tecrit bölümünün altındaki tuvaletler, tutuklulara farklı bir işkence imkanıdır. Tutukluya, tıkanan tuvaletlerden biriken lağıma sokularak, pislik yedirilerek de baskı uygulanır)
* * *
Selçuk’un projesinin olmazsa olmaz şartı,cezaevindeki mekanların “kendi kendini anlatabilecek çıplaklıkta”, aynı haliyle bırakılması.
Ki, tümüyle aynı düşüncedeyim; böylesi bir tarih rötuşa, dokuyu değiştirecek tadilata gelmiyor.
Kanımca orası, geçmişin -acıyla bağlanan- kabuğunda yükselen ama insan olma duygusunu, vicdanı yeniden üreten bir “gelecek müzesi” olmalıdır.
O zaman, Mamak Türküsü’nün şairi Kemal Burkay’ın başka şiirine gelir sıra:
“Hadi gülümse bulutlar gitsin /(...) Yoksa ben nasıl yenilenirim
Belki şehre bir film gelir /Bir güzel orman olur yazılarda
İklim değişir, Akdeniz olur, gülümse.”
Paylaş