LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
"GÜLÜMSE hadi gülümse, bulutlar gitsin
Yoksa ben nasıl yenilenirim, hadi gülümse..."
Kemal Burkay’ın şiiri, Sezen Aksu’nun sesi ile sızdı hayatımıza.
Ama gülümseme, ötesi kahkaha sanki giderek çekiliyor sokaktaki hayattan.
O örtülü, zarif "tebessüm" bile.
Kentsel SİT alanı oluyor, tutum ve davranışın.
xxx
18. yüzyılda bazı filozoflar gülmenin insan ırkının gelişmesini önlediğini iddia ederdi.
Ankara’da o karanlık cüppeleriyle gezinseler, kısa sürede asık suratlı bir kitle toplayacaklar çevrelerinde:
"Ölü tebessümler cemaati."
Mesela George Vasey.
Gülmenin insanı çirkinleştirdiğini, bioritmini bozduğunu savunan felsefeci.
Ankara’yı görse, öğretisinin kardeş kenti yapacak.
xxx
Gözlüyorum.
Bazı görüşler "gülme yasağını" zımnen yerleştiriyor ideolojisine.
Örtülü olarak.
Yazılı olmayan "günahlar" arasına...
Kahkaha zaten kadına- haram.
xxx
Biliyorum; gülmenin, kahkaha atmanın sıkı bir sosyalleşme aracı olması ürkütüyor onları.
Yani kahkahanın çoğu kez gayrı-iradi olmasındaki o pervasız, büyük güç.
Yani insan doğası...
xxx
Gülmeyi unutturmamalı hiç bir "tabu", hiç bir dudak bükme, hiç bir koşulda.
Unutursa, yeniden üretemiyor çünkü insan.
Ve yenileyemiyor kendini gelen güne.
O nedenle sen gülümse gülüm, hep gülümse...
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Yazarın Tüm Yazıları