Mağlup tebessüm

"GÜLÜMSE hadi gülümse, bulutlar gitsin

Yoksa ben nasıl yenilenirim, hadi gülümse..."

Kemal Burkay’ın şiiri, Sezen Aksu’nun sesi ile sızdı hayatımıza.

Ama gülümseme, ötesi kahkaha sanki giderek çekiliyor sokaktaki hayattan.

O örtülü, zarif "tebessüm" bile.

Kentsel SİT alanı oluyor, tutum ve davranışın.

xxx

18.
yüzyılda bazı filozoflar gülmenin insan ırkının gelişmesini önlediğini iddia ederdi.

Ankara’da o karanlık cüppeleriyle gezinseler, kısa sürede asık suratlı bir kitle toplayacaklar çevrelerinde:

"Ölü tebessümler cemaati."

Mesela George Vasey.

Gülmenin insanı çirkinleştirdiğini, bioritmini bozduğunu savunan felsefeci.

Ankara’yı görse, öğretisinin kardeş kenti yapacak.

xxx

Gözlüyorum.

Bazı görüşler "gülme yasağını" zımnen yerleştiriyor ideolojisine.

Örtülü olarak.

Yazılı olmayan "günahlar" arasına...

Kahkaha zaten kadına- haram.

xxx

Biliyorum; gülmenin, kahkaha atmanın sıkı bir sosyalleşme aracı olması ürkütüyor onları.

Yani kahkahanın çoğu kez gayrı-iradi olmasındaki o pervasız, büyük güç.

Yani insan doğası...

xxx

Gülmeyi unutturmamalı hiç bir "tabu", hiç bir dudak bükme, hiç bir koşulda.

Unutursa, yeniden üretemiyor çünkü insan.

Ve yenileyemiyor kendini gelen güne.

O nedenle sen gülümse gülüm, hep gülümse...

Yazarın Tüm Yazıları