Paylaş
Sevgili Can Öktemer’in veda seslenişinden mülhem, Leonard Cohen benim için de “mahallenin en güzel abisi”ydi.
Onunla da büyüdük çünkü... Ve en güzel abiydi şüphesiz.
Bazı insanların “çirkinliği” öyle güzeldir ki, o ne idüğü belirsiz güzellik kavramını bir bakışıyla yerle bir eder.
* * *
Şiiri, müziği, stiliyle, adının “Kadınların adamı (Ladies’ Man)”na çıkması da boşuna değildi elbet.
Ama pek de hoşlanmadığı bu unvanı, kadınlara sahip olmasıyla değil, onlara ait olmasıyla ilgiliydi sanki.
Bunu her fırsatta, hem hüzünlü, hem esprili açıklamalarıyla dile getirdi:
“Çapkın bir adam olarak yayılan ünüm, yatağımda yalnız geçirdiğim binlerce geceyi hatırlayınca, beni acıtan bir şey sadece...”
“18 yaşımda hayalini kurduğum tüm kadınlarla, şimdi 60’ımda beraberim... Size tavsiyem, zengin veya ünlü olun” diye dalga geçti kendinle.
* * *
Geçmiş ve bir daha gelmeyecek yaşam imkanları, o “an” yaşanması gereken hayatlar onu da muaf tutmamıştı anlaşılan.
Ama gülümsedi. Old Ideas albümünün tanıtım toplantısında, 70’li yaşlarının son çeyreğinde, şarkılarındaki “esprili” vurgularını soran gazetecileri öyle yanıtladı:
“Ladies’ man olarak, hayatımın bu döneminde onlarla ilişkim çok miktarda espri içermek zorunda...”
Yaşlanan bir insan için hayat zordur da, yaşlanan bir erkeğin kadınlara dair tasavvuru muammadır.
* * *
Cohen, bu yıl temmuz ayında lösemiden ölen hayatının aşkı Marianna Ihlen’e bir veda mektubu yazmış. Belki tüm bunları, o mektup da anlatıyor:
“İşte Marianne, çok yaşlandık ve vücutlarımız ayrı düşüyor. Sanırım çok geçmeden peşinden geleceğim. Emin ol, o kadar yakınındayım ki arkana şöyle bir uzansan elin elime değer. Senin hep güzelliğini ve aklını sevdim fakat artık bundan bahsetmeme gerek yok, bu konuda bilinecek ne varsa biliyorsun. Şu an sana sadece iyi yolculuklar dilemek istiyorum. Hoşçakal eski dost, sonsuz aşk, yakında görüşürüz…”
* * *
Cohen 3.5 ay sonra ayrıldı hayattan. Ardında Marianne için yazdığı “Bird on the Wire (Teldeki kuş)”ı da bıraktı.
“Sahaftaki bir kitapta diz çökmüş şövalye gibi /Aşkımızın suretiydi iki büklüm eden beni
İnsafsızsam eğer ben insafsız /Her şeyi görmezden geleceğini umduğumdan
Sadakatsizsem eğer ben sadakatsiz /Her âşığı bir tür yalancı saydığımdan
Tellere konmuş bir kuş gibi /Kadim bir gece yarısı korosundaki ayyaş gibi
Özgür olmaya çalıştım kendimce...”
Özgürlük, hep kendince....
Özgürlük deyince tüm ikilem, tüm boğuşmamız, çekişen/çekiştiren iki tabiatımız, Murathan Mungan’ın dizeleriyle aklımda:
“Kuşlar dalları sever /Kanatlarsa uçmayı...”
Ve gün gelir, dallardakine de, uçup gidenlere de hüzünle bakarsın.
Paylaş