Paylaş
Görünen amaç araç trafiğinin yeraltına alınarak, Taksim’in tümüyle yaya bölgesi olması ve yeni yaşam alanları, yeşil alanlar yaratılması.
Açıklandığı kadarıyla, yayalaştırma projesi yeraltı otoparklarıyla da desteklenecek.
Şehir Plancıları, uzmanlar “yayalaştırma”yı desteklerken, proje çerçevesinde açıklanan Topçu Kışlası’nın yeniden yapılmasını, tarihi yeniden yaratmaktan çok orada elde edilecek kapalı alanla rant yaratma çabası olarak nitelendiriyor ve eleştiriyor.
*
Bizim de “uzaktan” gördüğümüz haliyle “Taksim açılımı”, Ankara’da yıllardır Kızılay, Kuğulu somutunda özlenen bir yayalaştırma projesi gibi duruyor.
Ancak projenin “neden”i, “nasıl”ı, yaşam alanlarının ne menem bir şey olacağı, nasıl yapılacağı, uygulamaların estetik ve işlevsel durumunun ne olacağı, yeraltında yaratılacak kapalı alanların ne amaçla kullanılacağı vb... gibi bir çok soru işareti var.
Tam bu noktada, kentsel değişim-dönüşüm gibi konularda da son derece duyarlı olan Murat Belge’nin, soru işaretlerini “Ankara örneği” açısından da kıymetli bulduğum için paylaşmak istiyorum:
“Sabah eline gazeteyi alıp oturduğun kentle ilgili, ‘Şöyle şöyle olacak’ diye bir haber okumak beni tedirgin ediyor. Bunun yolu yordamı nedir, nasıl olur, bilemem ama, bir şehrin hemşehrileri o şehir üstüne varılacak kararlarda söz sahibi olmalı, onları söz sahibi yapacak katılım yöntemleri de bulunmalı.
Gazetede bazı temsili resimlerle birlikte tasarı hakkında da kırık dökük birkaç şey okuduk.
Bu bilgilenme düzeyinde söylenecek fazla bir şey olmaz. Sorun da bu zaten. Kimlerdir, kaç kişidir bilemem, ama sınırlı sayıda, sıfatı ‘uzman’ olan birileri İstanbul’un geleceği üstüne konuşup karar veriyor, biz İstanbullular da sadece bu kararın sonuçlarını yaşamakla yükümlüyüz.”
*
Evet bizim de yıllardır yaşadığımız sorunların ana eksenindeki bel fıtığı, omurilik eğriliği aynen bu zaten.
On sekiz yıldır, “Ben yaptım oldu” uygulamalarının, tepeden inme sürprizleriyle yaşıyoruz.
Misal, Ankara’nın ambleminin değiştirilmesi... Mesele Hitit Güneşi ambleminin değişmezliği/değiştirilemezliği filan değil elbette.
“Bu şehrin hemşehrileri”, uzmanı, ilgilisi, yetkilisi, yeni bir amblemin hayata geçeceği karar sürecinde söz sahibi olabilirse, önerileri yaratılan yerel demokrasi mekanizmaları zemininde, katılımcı demokrasiyle “karar”ı etkileyebilir, hatta biçimlendirebilirse mesele yok zaten.
O zaman kentli, sadece kentini yaşayan değil, o kentte kendini de yaşayabilen bir “hayat olanağı” bulur.
Yarın devam edeceğim.
Paylaş