Kendi gitti dizisi geldi

"SANKİ Viran Ankara" kitabını okuyorum.

İletişim Yayınları’ndan.

Tanıl Bora kazandırdı bu kitabı bana.

Aslında okuyorum demek eksik oldu.

Yaşıyorum.

* * *

Kitabı Funda Şenol Cantek derlemiş.

Adı Necdet Tokatlıoğlu’nun bir bestesinden.

Sensiz Ankara’dan:

"Günüm kara, gecem zindan

Sen gideli sanki viran

Sevgilim, sensiz Ankara."

* * *

Giden, yiten "sevgili"ler olur da, kavramlar olmaz mı?

Sevgili kavramlar.

Örneğin, "Mahalle"...

Zeliha Etöz,
"mahallenin ölümü"nü yazmış.

Sosyolojik otopsi desem...

* * *

TV’lerde "mahalle dizileri"nin popülerliğine dikkat çekiyor.

Örneğin, İkinci Bahar.

"Yiten bir sosyallik formuna" duyulan özlem.

"Çelik kapıların güvencesinde korunaklı, küçük ölçekli ve hijyenik ilişki yuvalarına çekilen insanlar, geride bıraktıkları ilişki örüntülerini, mahalle dizilerini seyrederek yad ediyorlar" diyor Etöz.

* * *

"Hijyenik ilişki yuvaları"
kavramını düşünürken, bir sigara yakıyorum.

Tiyatronun sembolü o iki maske geliyor aklıma: Gülen ve ağlayan.

"Sosyal"imin, "hijyen-yalıtılmış" olmamasından mutluyum.

"Hijyenik karantina"yı sevmiyorum; ne mekanda, ne akılda.

"Mahalle" yitirildi.

"Mahal"in peşine düşmeli.

Ama "mahsus mahal"in değil, tüm(ün)ün. Cadde cadde, sokak sokak.

Yarın okuduğum -Ankara için de- çok önemli bu kitabı -biraz olsun- paylaşmak istiyorum.
Yazarın Tüm Yazıları