Paylaş
“Cover” var ama aranjmanı tam karşılayan bir kelime midir, bilemiyorum.
Türk Hafif Müziği’nin 40-50 yıl önceki gözdesiydi aranjman.
Yabancı müzikleri, Sezen Cumhur Önal’ın takdimiyle “kadife sesli” şarkıcılarımızdan Türkçe sözleriyle dinledi, kimbilir kaç kuşak.
Hele bir “ecnebi”nin kırık/dökük aksanıyla Türkçe şarkı okumasına bayılırdık ulusça...
(Türkçe Olimpiyatları henüz keşfedilmemişti isabet)
* * *
Juanito İspanya’dan gelir “Arkadaşımın Aşkısın”ı okur, ikinci vatanı da anında burası olurdu elbet.
Marc Aryan “Dünya Dönüyor” derken, Pepino Di Capri ünlü “Melancolie im Septembre” şarkısını, “Melankoli ne güzelsin, rüzgardan, yağmurdan gel bana” diye söyleyerek girerdi araya...
Sacha Distel “Kime derler, sana derler” ile gönül alırdı.
Dario Moreno (asıl adı David Arugete) da vardı, ama o ayrı.
O zaten Aydın doğumluydu...
* * *
Ama o kuşak herhalde Adamo’yu tek geçerdi.
“Her yerde kar var” dört mevsimin marşıydı; yazın kumsalda insanlar o şarkıyla dans eder, buram buram terlerken “Her yerde kar var” derdi.
Güftesi de kelime oyunu gibiydi:
“Karda zordur yürümek” diye başlayıp, “Yürümek zordur karda” minvalinde devam ederdi.
* * *
Kar yağdı sonunda...
Geçen yıl Kasım ayında değmişti ilk kar Ankara’ya...
Bu yıl, Aralık’ta şöyle bir göründü, Ocak’ta yerleşmeye başladı.
Ama ne gam... Ankara için kar vakti, ulusal basının pek derdi değildir zaten.
Karyağdı Türbesi, 500 küsur yıldır Ankara’da kısmeti kapalı kızların kısmetini açar da...
İstanbul’un umrunda olmaz.
* * *
İstanbul için kar vakti ise, ben diyeyim OHAL’dir, siz deyin kıyamet işareti...
Nitekim bu yıl da “Kar yağdı, kar gitti” tekerlemesinde, ajans bültenleri.
Muhabirler her kar yağdığında, başta Boğaz Köprüsü, kamp kuracaklar stratejik noktalara...
Haber merkezleri canlı yayınla bağlanacaklar:
“Kar düştü mü, kar...”
Daha düşmediyse, saatlerce ayazın üstüne bir de mahcubiyet yüklenecek haber emekçileri.
* * *
Ankara’ya düştü kar. Yağar, daha da…
Kar yağdığında varoşlar daha uzakta kalır.
Kış, kentin varoşları ile merkezini kalın çizgilerle birbirinden ayırır.
Ve varoş delikanlıları, “ora”dan “bura”ya artık daha seyrek gelir. Kalın bir paltoya yahut kaz tüyü bir anaroğa, hiç dönüşemeyen montuyla…
İyice yalnızdır artık oralar.
“Uzak”tan gelenleri, olmaz hiç.
Kardaki tüm ayak izleri, onlara aittir.
* * *
Filmini çekersen... Camları buğulanmış, üzerine bir kalp, iki harf çizili, küçük, soğuk bir odadır oralarda aşk.
Denk düşerse bir odun sobası. Üzerinde kararmış bir çaydanlık...
Odaları, ayrılıktan da soğuktur.
Attila İlhan’ın deyişiyle “soğuk aynalarda kilitlidir” artık silüetleri.
Ve o uzak delikanlılar, olsa olsa Ulus’a kadar uzanırlar.
Hem artık karda ayak izleri de kalır, o makul (olağan) şüphelilerin...
* * *
Sokaklarının her köşesindeki kar öbekleri, aslında gözlerine kömür, burnuna havuç konamadığı için yapılamayan kardanadamlardır.
Zaten mizahtan çok drama, yaşamdan çok, ölüme yakın durur oralarda kar.
Bazen kar, sokakta yahut yarısı yıkık bir konduda donan evsize “ütülü çarşaf hazırlar”.
Bazen çocukları, Ahmed Arif’e dize olur:
“Altındağ gökleri kümülüslü (...)
Ciğerleri küçük, elleri büyük /Nefesleri yetmez avuçlarına:”
* * *
İlk kar yağdı.
Adamo’nun sesi de, artık çok uzaktan:
“Her yerde kar var /Kalbim senin bu gece
Karda zordur yürümek /Anladım gelmeyecek
Dünya oldu bana dar /Neden yağdın söyle kar…”
Paylaş