Paylaş
Manastırda gizli bölmede tutulan "yasak kitaplık"a karşı çıkan rahip, yüzünde surat asmanın, kaşçatmanın derin çizgilerini barındıran başrahibe soruyor:
"Kahkaha sizi neden bu kadar korkutuyor?"
Başrahip yanıt veriyor:
"Kahkaha korkuyu öldürür, korku olmazsa inanç da olmaz.
Kahkaha sıradan insanların yaratısıdır.
Ama ya bu kitaplar yüzünden eğitimli insanlar herşeye gülmenin normal olduğuna inanırsa...
Bütün dünyaya karmaşaya bürünür."
* * *
Gerçekten de bırakın Ortaçağ'ı...
18. yüzyıl bile gülmenin insan ırkının gelişmesini önlediğini iddia eden filozoflar, din adamlarıyla doludur.
Bakıyorum da sokaklara.
Gelseler, Ankara'da o karanlık cüppeleriyle gezinseler, kısa sürede asık suratlı bir kitle toplayacaklar çevrelerinde:
Ölü Tebessümler Cemaati.
Gülmenin insanı çirkinleştirdiğini, bioritmini bozduğunu savunan felsefeci Geogerge Vasey, Ankara'yı görse, öğretisinin kardeş kenti yapacak.
Çünkü yüzü gülmüyor, caddeleri dolduran insanların.
* * *
Değişen kent yaşamı, "gülme korkusu", yeni bir fobi yaratıyor sanki insanlarda.
Gülün Adı'ndaki gibi, gülmek normal olmayan şeyler arasında yer alacak neredeyse.
Bunda bir ölçüde, kadın kahkahasını haram, günah sayan düşüncelerin etkisi olabilir.
Gülmenin, kahkaha atmanın sıkı bir sosyalleşme aracı olması, bazı çevreleri rahatsız edebilir.
Yani kahkahanın -çoğu kez- gayrı-iradi olmasındaki o pervasız, büyük güç...
Bir de "geçinme/yaşama güçlüğü" var elbette, gülümsemeyi donduran.
Yaşamın güldüren yüzünü unutmak var.
Ama, yine de...
Gülmeyi unutturmamalı hiç bir pusu, hiç bir burun kıvırma.
Unutursa, yeniden üretemiyor çünkü insan.
Ve yenileyemiyor kendini gelen güne.
O nedenle:
"Gülümse hadi gülümse, bulutlar gitsin
Yoksa ben nasıl yenilenirim, hadi gülümse..."
Paylaş