Paylaş
Kirpisi tosbağası, kurbağası kertenkelesi, kırlangıcı baykuşu...
Bir güzel, hep birlikte geçinir giderdik.
* * *
Kertenkeleyi inceler, hayran kalırdık bünyesine...
Öyle ki... Kertenkelenin eksilen bir parçasını bırakıp, yaşamaya devam etmesinden ders çıkarıp, aşk acısına, ayrılıklara merhem yapardık:
“Belkim, ben de bir kertenkeleyimdir” derdik, "Onsuz da sürer bu yaşam"...
Can Yücel’den devamla... Meğer, doğanın/hayatın ta “içindeymişik”, “yeşilmişik, sazmışık”, dalmışık, balmışık, tozmuşuk-toprakmışık, çiçekmişik...
De... Bu satırları yazarken, nostaljinin o koyu, o sisli kapsamına yakalandığımı, oralarda kaldığımı sanmayın.
“Yine mi güzeliz, yine mi çiçek” muhabbetine döne döne gömülmek, her dönemde mümkün, her dönemde zaruri...
Her şey mümkün çünkü; ama bazen bunu geç kavramak hüzünlü...
* * *
Ve kediler... Hele, -iki gündür yazdığım- köpekler...
Küçüklüğümüzde, sokak köpeği çoktu da... Öyle bir kavram yoktu sanki...
Sokağımızın, mahallemizin köpeği; köpeğimiz vardı.
Her dem yanımızda; oyunlarımız dahil...
Kovalamaca, saklambaçta zıp zıp, futbolda da ikibuçukluk... (futbol maçlarında 2.5 lira yevmiyeyle dışarı çıkan topları getiren, top toplayan çocuklar için kullanılan tabir)
Mahallenin bobileri, çomarlarıyla, iskambil hariç her oyunu oynardık.
Onlar da bunu bilir, anlar, kıvrılırdı bir köşeye doğrusu...
* * *
Babalar, amcalar da, Emrah Serbes’den mülhem, kahveye giderken karşılaştığı o “vasıfsız sokak köpeği”ne selam verirdi.
Hepsi haz etmese de, bilirdi ki o bobi oğlunun kıymetlisi...
Mahallede kilimler, minderler, bahçenin kuytusundaki tahta sedirler köpeklerin, kedilerin de köşeleriydi, zaten.
Bakımı da öyle bütçe filan gerektirmezdi; mahalle kasabından kemik, etin deri vb. artık bölümleri, mahalle sütçüsünden -az sulandırılmış- kedi payı...
Bu çıkmalar, gönüllülüğün yanısıra, mahalleye ayakbastı parasıydı, bir anlamda.
Gönül verirsen, nafakanı fazla alırsın meselesi...
* * *
Sonra bir gün, birdenbire büyüdük.
Ve sanki hepsi, herşey birdenbire kayboldu...
Yerine başka bir şey yerleşti.
Değişecekti elbet, değişti...
Açtığım zaman tünelinden, “Ah o eski, o güzel günler”e filan dönmeyeceğim. Nafiledir o haller, peşinen söyleyeyim...
Derdim, meramım... Sokak köpekleri sorununa çare ararken, buralara, bu hayatlara nerelerden, nasıl, neden geldiğimizi de hatırla(t)mak.
Yarın, sokak köpekleri sorunuyla ilgili kendimce düşüncelerimi, bu konudaki öneriler, farklı uygulamalar, modellerle kısaca harmanlamaya çalışarak, topluca sıralamaya çalışacağım.
Bazı barınakların hal-i pür melali ile ilgili, belgeler, fotoğraflar da aktaracağım.
İsterseniz, ilgi duyarsanız... Yarın o metin üzerinden, yorumlarınızla bu önerileri çoğaltabilir, tartışabilir, eleştirilerinizle katkıda bulunabilirsiniz.
Paylaş