Taraf Gazetesi’nin arka kapağının manşetiydi, bu cümle. Hayal ettim, imkansızlığına boşverip gülümsedim. “Dünyanın tüm yılbaşılarını birleştiren” haberde, New York’taki kutlamaların milyonlarca insanı biraraya getirdiği, Kızıl Meydan’da milyonların sabahın ilk ışıklarına kadar eğlendiği, Brezilya’da iki milyon insanın plajda toplanıp dans ettiği ve daha bir çok ülkenin yılbaşı gecesi özetleniyordu. Zihnimde, tek kelimede birleşti dünyanın tüm yılbaşıları: O gün eğleniyordu insanlar, gülüyordu. Birbirlerine hediye alıp, belki yılda bir-iki kez görebildiği yakınlarını kucaklıyordu. * * * Kimi yaşam tarzına, kimi olanağına, kimi geleneğine, çoğu da keyfine göre kutlamıştı yılbaşını. Bizim yılbaşımızı kutlayan haberlerden/manşetlerden ilki ise, Taksim’deki geleneksel tacizci avı oldu. Şükür ki, Noel Baba kisvesine bürünen, hatta mini etek giyip, kalabalığa “taciz edilmeye müstahak dişi” kılığında dalan sivil polisler sayesinde, halloldu mesele. * * * Bizim yılbaşımız, aybaşımız (maaşımız/sancımız) niye böyle değil, muhabbetine girmeyeceğim elbette. Herkesin yılbaşısı kendine... Ancak yeni yılın ilk bebeğinden bile önce doğan, bir de “Yeni yıl hutbemiz” oldu, nurtopu gibi... Ankara’daki camilerde okutulan hutbede, Noel Baba’nın adı verilmese de, “Yılbaşı” hedef alındı. Hutbede Yılbaşı kutlamalarının, “esasen” bizim milletimiz yönünden, “dini, ahlaki, kültürel ve geleneksel hiçbir temele sahip olmadığı” vurgulandı öncelikle. Ardından da “yılbaşı”nın aklı ve sağlığı tehdit eden içki tüketimini, aile bütçesini tahrip eden kumarı, savurganlığı ve cinsel taşkınlıkları; dini, milli ve ahlaki değerlerimizle bağdaştırmak asla mümkün değildir” denildi. * * * Hutbe, “esasen” yılbaşını kutlama gibi bir “hayat tarzı”na sahip olanları eleştiriyor. Ki ben üstüme alınmadım. Aile arasında yılbaşı kumarında, tombalada, “salonda at yarışı”nda kazandığım/kaybettiğim servetler, çok gerilerde kaldı. Cinsel taşkınlıklar ise zaten “Taksim geleneği” imiş, öyle okudum gazetelerden. İçki derseniz, keşke yılbaşı ile sınırlı olsa, değil mi mirim. Savurganlık ise “bayramlar”da da şahlandırılan “tüketici gazı”.... (Bu yıl Şeker Bayramı’nda baklava/su böreği bulamadığımı yazmıştım. Ve derin dondurucudan hala bayramdan kalan börekleri ısıtıp servis eden haneler az değildir eminim) * * * Kurban Bayramı misal. “Esasen” milletimiz yönünden, kültürel-geleneksel yeri/önemi açık ama ben “bu tarz”da kutlanmasını benimsemiyorum. Ve o nedenle “kurban kesme” kısmına katılmıyorum. Ama... Bir günde milyonlarca kurban kesmenin savurganlık, bahçede, çocukların gözü önünde boğazlamanın zalimlik, kan-revan içindeki sokakların ilkellik, eti senin-derisi kimin tartışmalarının ideolojik, çıkarcılık filan olduğundan manifesto çıkartıp, “öteki”leştirmiyorum da bu geleneği... * * * Ben katılmıyorum, o kadar. “Hayat tarzı” tartışmalarından pek de “akıllar-fikirler” çıkartamamış, hoşgörü üretememiş, yaşam biçimi-demokrasi-insan hakları müsellesini/meselesini kuramamış bir toplumda, böyle hutbelerle yeni yıla girilmesine de katılmadığım gibi...