Paylaş
Ve ardından daha büyük bir grupla başka birileri, sonra da artçılar geliyorsa...
Sağda solda da “Başkanıma yanaşma ha” kisveli, “yort savul” bakışlı, resmi-sivil ya da “her durumdan vazife” gönüllü korumalar varsa...
Ya seçimdir, kongre, kurultay, ya kolokyum, il toplantıları yahut aynı konvoyuyla “merkez”in kıyısında öyle bir öğle yemeği… O da olmazsa, haydi cümleten namaza...
(Neredeyse her yer, -en azından bir kez- “merkez” olmuştur bu şehirde)
Çankaya, Bakanlıklar, Kızılay, Ulus filan değil sadece...
Bahçelievler, Beşevler, Beştepe, Çetin Emeç, Balgat, Keçiören, şimdi de AOÇ...
Varoşlar bile, seçimden seçime “müze ziyaretçisi suretli” her koldan siyasetçinin "geçici merkez”i olur.
HERKES “BAŞKAN” AMA KAPISI AYRI
Kadim, soy arkadaşım Gürbüz Özaltınlı, bu “hal”i ne güzel anlatır, satırlarında:
“Benim şehrim; kırmızı plakalarıyla, yol verilen eskortlarıyla, içindeki yöneticileri ile gelen ‘ziyaretçileri’nin hiçbir zaman aynı kapıdan giremediği çirkin binalarıyla konuşur.
Bu şehir senin gibiler dışında hep ‘önemli’ zevatla dolup taşmaktadır.
Herkesin birbirine ‘başkan’ dediği ‘kurum’larla kuşatılmıştır burada hayat. (Tekerleme gibi dilden dile gezen “başkanım” meselesi, ne ODTÜ’nün “hocam”ı gibi zeka eseridir, ne de öyle sevimli, eşitlikçi...)
İKTİDAR VİRÜSÜ KADINI ERKEKLEŞTİRİR Mİ
Bir iki günlüğüne iktidar vehmiyle doldurulup ‘bölgelerine’ gönderilen delege dediğimiz bir insan türünün ağırlandığı lokantalarda bu önemli insanlarla karşılaşırsınız.
Önler iliklenir, ‘beyefendiye’ hürmetler iletilir.
Küçük ricalar kulaklara fısıldanır. Kartvizitler bir daha bakılmamak üzere cüzdanlara yerleştirilir.
‘Allahına kadar’ erkek bir dünyadır benim şehrim.
‘Önemli’ kadınları da erkekleştirmeyi iyi bilir.
İktidarın her türlüsü ruhuna sinmiştir.
Hastadır şehrimin ‘önemli’ insanları. İktidar virüsü kapmışlardır.
(...) İnsan kendi ‘önemine’ bu kadar mı inanır.
Hadi o inanıyor, bunu inandıracak insanları nereden bulur...”
SİYAH TAKIMLA KALDIRAMIYOR KOLLARI
O nedenle de, “takımlı”dır bu “merkez”in insanları...
Ama şehrin başka mahallelerine de farklı yerleşmiştir takım elbise... Ankara’nın Bağları’nı bile siyah takımla oynarız biz.
Ağırızdır zaten ama, takım daha bir ağırlık verir.
Hele iki düğmeyle, yakadan hava aldırırsan… Havan, zeplin havalandırır...
HİÇ ÇÖZÜLMEYEN KRAVATLAR CEBE…
Memuriyette takım ise daha başkadır.
Takımdır, yahut tek ceket, pantolondur. Üzerine, muhayyer kravatlıdır...
Ama kravat, bağlı, hazır durur gardropta... Öğle arasında, ya gevşer yana kayar, ya da doğrudan cebe...
Aradaki az haşarı, bazen gülüp-itişen o halleri, okul kapısından fırlar fırlamaz kravatını cebine sallayan talebe hürriyetini hatırlatır bana.
Zordur, kiminde boğucudur mesaisi çünkü O Ankara’nın; her selamı, her anı benzer, o bitevi çekiç ritmi bunaltır, bezdirir, hayat şartlarıyla birleşince bazen soldurur adamı.
GUCCİR GICIR TAKIMA KONTRA MENDİL
Özel sektörde, genelde mendil de eklenir takıma... Ve gucci'r gıcır'dır, jilettir, tepeden tırnağa. Takımlı ve bakımlıdır.
Onların da bir takım bunaltısını yahut “Bas gaza, bas gaza” halini, bazı reprezantlar 34 plakalı şirket arabalarını köklediğinde sezersiniz.
* * *
Bir de takımıyla ışıltılı, adımlarıyla “Az önce koşudan geldim” diyen, rengahenk gözlü gruplara rastlarsınız ki... Dil bilmiyorsanız, aman yanaşmayın.
Yabancı misyondur, elçidir, olmadı maslahatgüzardır.
AMİRİMİN DERİ CEKETİ BİR ANKARA MARKASI
Ceketsever olup da, -inorganik- kumaş sizi bozarsa...
Siyah deri ceket, en organik çözümdür. Ütü filan da istemez...
Omuza atınca da, kumaş gibi yaka-paça kayıp, sizi durma eteğini çekiştiren hanım hanımcık siluete de dönüştürmez.
Bir Ankara Polisiyesi Behzat amirimin deri ceketi de bir Ankara markasıdır. Haymanalı üreticisi, dizinin de sponsorudur, ilaveten. Duyulunca, o modeli yok satmıştır da, sosyete pazarında imitasyonu façayı kurtarır.
TAKIMI DÜĞÜNDE-CENAZEDE GİYEN NESİL
Bir de ceketi-takım elbiseyi, sadece düğün ya da cenazede giyen neslimiz vardır ki...
Öyle görünce, “Acaba gülümsesem mi, ağlasam mı” ikirciğinden nutkun tutulur.
Ve gençler ve öğrenciler… Rengin, mevsimin değiştiğini, Ankara'da önce onlardan anlarsınız. Bir de Sakarya'da dışarı çıkarılıp, sonra içeri alınan masalardan.
* * *
Eh, erkek muhabbetine böyle giriliyor işte... Çıkılamıyor.
Yani, saatlerdir konuştuk, mevzuya, okur, yazar yorumları, değerlendirmeleriyle “Erkek Ankara”ya gelemedik. Ama geleceğiz.
NOT: Jale Arısoy, Hürriyet Sosyal’de “Kadın Ankara” yorumlarına, “Ankara, artık evlat acısı yaşayan bir anadır” cümlesiyle katılmış ki, 5-6 kelimeyle hüzün anca böyle anlatılır.
Paylaş