Paylaş
İşin-gücün, cüzdanın-vicdanın, sıradanlığın-tek düzeliğin bunaltan baskısının, biteviye evin salonuna sızan yalan-dolan ekranın varsa bir panzehiri... Herkes için değişiktir.
Pek bunalan biri sayılmam ama... Beni, en çok Leonard Cohen ve brutal homurtusuyla Tom Waits dinlemek arındırır. Bazen cilasına Vladimir Visotsky de katarım.
O an müzik, keyif değil ihtiyaçtır.
* * *
Cohen’in Everybody Knows şarkısını dinlerim mesela:
“Herkes biliyor, zarların hileli olduğunu /Ama yine de şans dileyerek atıyorlar zarlarını
Herkes biliyor, zaten dövüş hileliydi
Herkes biliyor teknenin su aldığını /Herkes biliyor, kaptanın yalan söylediğini...
Herkeste bu kalp kırıklığı /Sanki babaları ya da köpekleri henüz ölmüş gibi
Herkes biliyor, herkes biliyor /Bu işlerin böyle gittiğini /Herkes biliyor.”
Sık yaşadık/yaşarız benzer duyguları; zarlar cıvalıdır, kavga da hilelidir zaten ve iyi çocuklar azarlanır, yenilir... Kaptan da yalan söyler bir taraftan, gemi su alırken, yalan söyler.
Yaşarız, biliriz de, bilmek yetmez bazen. Yetmez ama yatıştırır.
* * *
Öyledir biraz hayat. Kalp kırıklığı yaşatır insana...
Şehrinden, mahallenden bile umudunu kesersin bazen.
Yaşadığın yer artık “başka” gelir sana... Ve Tom Waits’den bir kuple Little Drop of Poison dinlersin:
“Şehrimi küçük bir damla zehir eşliğinde seviyorum /Kimse bilmiyor, herkesin delirmek için sıraya girdiğini
Yapayalnızım, sigaramın filtresinden arkadaşlarımı tüttürüyorum /Ama yağmur yağdıktan sonra kendimi daha iyi hissediyorum...”
Evet işte, bir yağmur yağar, tıpırtısı, kokusu, serinliği sızar pencereden...
Yenilenmiş gibi olursun.
Hayat, pansumanını da içinde barındırır zira.
Doksan yaşındaki efsanevi şarkıcı Tony Bennett, Amy (Winehouse) belgeselinde harika özetler bu durumu:
“Eğer yeterince uzun yaşarsanız, hayat size nasıl yaşamanız gerektiğini öğretir.”
* * *
Waits, iyi, okkalı bir şarkının reçetesini de, böyle havalarla hayattan verir:
“Bence bütün şarkılarda havadan bahsedilmeli.
Sonra şehir ve sokak adları da geçmeli şarkılarda.
Ayrıca bir-iki de denizci bulunmalı. /Bence bunlar şart...”
* * *
Denizci deyince, yine Cohen’e dönmeli elbet:
“Eğer bende bir iz bırakmak istersen /Orada teslim olacağım
/Ve seni yıkılmış bir adamla bırakacağım /Nasıl tamir edileceğini öğretip
Bütün erkekler denizci olmalı, deniz onları azat edene dek.”
Bu minvalde "denizci" olmak, ne çok şeyi, hatta herşeyi ifade ediyor bağrında... Anca içindeyken hissedebileceğin herşeyi. Fırtınalar mı dersin, çarşaf gibi denize uyanmayı mı...
Ve Cohen “Going Home” şarkısında kendinden “takım elbise içinde yaşayan tembel piç” diye söz etse de, her dinlediğimde sesinde, sözlerinde o “denizci”yi hissediyorum.
Kefaletini ödediği için denizin azat ettiği, o ihtiyar mahkumu…
* * *
Dört yıl önce “Old Ideas” albümünün Paris’te düzenlenen tanıtım toplantısında bir gazeteci, “Ölümden sonraki hayatınızda ne yapmak isterdiniz?” sorusunu yöneltiyor, nedense...
Cohen, “O süreci pek anlamıyorum ama kızımın köpeği olarak yeniden hayata dönmek isterdim” yanıtını veriyor.
Artık yok, o da gitti; 82 yaşında veda etti hayata. Elden geldiğince uzun yaşadı belki, hayat ona da yaşamayı öğretti. Ama yokluğu, yaşa vurulmuyor.
“Bir çatlak var herşeyde, ki ışık böyle sızıyor zaten içeriye” der ya bir şarkısında...
Böylesi anlarda ışık o çatlaktan dışarıya da sızabiliyor, karanlıkta kalıyorsun.
Ne yapacaksın... Çatlak çatlak pencereden dışarıyı izliyorum.
Esin periciği, dansçı Suzanne, Cohen’i elinden tutuyor ve o nehre götürüyor.
Arkalarından bakıyorum, odam bir anda dışarısı oluyor...
Ben içerisi.
(Everybody Knows’u, “i’m your man” belgeselinde Rufus Wainwright’ın ritme uygun salınan/uçuşan yorumuyla da dinlemelisiniz. Cohen'in ardından, hüzünlü bir veda, hoş bir seda gibi geliyor bana)
Paylaş