Paylaş
Arkadaşlığımızın, sanki “ömründen uzun” olduğu Reha Mağden, 10 yıl önce 25 Temmuz’da ayrıldı aramızdan.
Karşılaştığımızda, 11-12 yaşındaydık. Orta okula adım atıyorduk yani.
Emek Mahallesi eski 74. Sokak’ın, bir yandan 4. Cadde, öte yandan eski 60. Sokak’la buluştuğu “arazi” mahallemizdi. (Sokak isimleri, numaraları eskir mi, o bile eskitiliyor)
Yine kadim arkadaşım Sedat İnce ile birlikte, pek şövalye olamasak da Atos-Portos-Aramis olduk anında... Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz meselesi...
* * *
Çok yakın arkadaş olduğumuza göre, hemen aşık olmamız, aşkımızı, hayallerimizi birbirimize anlatmamız lazımdı tabi.
Mahallenin kızlarına aşık olma bölüşümünde, Reha’yla bir süre aynı hedefe kilitlenip, Juanito’nun “Arkadaşımın Aşkısın”ı birlikte, kardeş kardeş dinlesek de... Sonradan ona “aristokrat”, şık, gözleri çekik bir kız düştü.
Haftasonları arsada, “Hayat Bayram Olsa” ritminde ront sekişleriyle yakantop oynardı “japone” kız.
Çok şık giyinir ve hayret, toza-çamura bulanmazdı hiç.
Sokak çocukluğu bölümü, bize aitti esasen.
Mahallemize adımını en şık takımlar, marka tişörtler-kotlarla atan Reha ise o günlerde stil değiştirdi.
Özellikle en eski, en “köylü” pantolonunu geçirdi ayağına.
Başına o dönem AP milletvekili babasının, Hamdi Amca’nın -sekiz köşeli ve bence hiç bir başa yakışmayan- kasketini taktı.
Üstüne de Sait Faik kumaşından, dökülen bej bir pardösü... Ayağı çorapsız...
Hem Boztepeli, hem de bacak kadar çocukken yerleşmeye karar verdiği Burgazadalı Reha Oğuz Mağden olmuştu, birden.
Umurunda mıydı, dünya...
* * *
O stili, o kızın aristokrat şıklığına sevdalı bir protesto muydu, aşkı herşeyiyle kendi arazisine çekme umudu, hayali mi?
Yoksa o kusursuzluğa, “hatalı”, gidişatı bozan ama lezzetli bir hikaye eklemek mi istemişti?
Böyle sorular için henüz çok küçük ve tezcanlıydık.
Aşk dediysek, aşktı işte. Gerisi hikaye...
* * *
O kız Reha’nın ona aşık gibi bir şey olduğunu hiç bilmedi.
Kısa bir süre sonra da, Reha için esamesi kalmadı.
Ardından ondan boşalan “o güzel kıza aşık olma kadrosu”na başka arkadaşımız aslen atandı.
O kız, o arkadaşımızın onu sevdiğini bildi.
Ama değer bildi mi, tam hatırlamıyorum.
* * *
Kusursuzluk, mahallemizde pek itibar görmezdi zaten.
Ve hataları severdi Reha, ama en çok güzellik için hataların şart olduğu hikayeleri...
Façalar, onun için bir sevgili hikayenin ayak izleriydi... Giderdi peşinden.
Gazeteci, yazar Güldal Kızıldemir’in Reha’nın ardından yazdığı “deşifre” satırlardaki gibi:
“Hataları seven adam. Sevebilmek için, aksiliklerin, gidişi bozan, değiştiren güzelleştiren çarpıklıkların izini süren Reha.
Ayışığında çıplak bir kadının bedeninde keşfettiği ufacık bir hatayı büyütüp, büyütüp, güzelliğe değil de o hataya tutulan, güzelliğin altını çizdiği için çirkinliği taçlandıran adam...”
* * *
Hep bir bacağının aksamasını isterdi, mesela.
Gerçekten isterdi bunu. Ve uyarına gelirse, gümüş saplı bir baston.
Bazen endişelenirdim , olur da “yaparsa” diye...
* * *
Hastalığının son demlerinde aksıyordu bazen... Lâkin koşarak gitti.
Paylaş