Paylaş
Perdesiz gitarı, bas ve bateri eşliğinde -özgür- dolaşırken.
"Bu bir ev müziğidir" diyerek, başlamıştı programına.
Ama cazından çok, türküleri yak(al)ıyor beni.
Özellikle İsmail Hakkı Demircioğlu ile Gülün Kokusu Vardı albümü.
* * *
Gerçekten gülün kokusu vardı eskiden.
Bir başkaydı...
Cumhuriyet Lisesi'nin hemen kıyısındaki mahallemizde bir gün Sedat ile gül toplamıştık.
Tabi ki Sevgililer Günü için değil.
O zamanlar ne Aziz Valentine uğrardı bizim mahalleye, ne Hafız Veliiddin.
Romantizmle filan da alakası yoktu.
Yazdı, sıcaktı.
Kuruşlu bütçemizin belki de tümünü iki şişe soğuk meyve suyuna (Meysu) ayıramazdık.
Hem mey ve su, gençliğimizde başka tatların bireşimiydi.
Koşullar Sedat'ı buluşa sürükledi.
(O zamanlar memur çocuklarının hepsi mucitti, kalıtsal olarak)
Gül toplayacak, kaynatacak, kendi buzlu şerbetimizi yaratacaktık.
Topladık, kaynattık da onlarca gül yaprağını.
Sonuç tam bir hayalkırıklığı, gerçek bir rezaletti.
Ama gülün kokusu vardı.
* * *
Karadeniz türkülerinin içe sızan, hayallere netlik ayarı yapan ezgilerine hala uzak kaldıysanız...
Oğur Ve Demircioğlu'ndan dinlemelisiniz:
"Ben seni sevdiğimi dünyalara bildirdim
İndirdin kaşlarını, babanı mı öldürdüm
İn dereye dereye de, al dereden taşları
Bizden geçti sevdalım, al cebim/al cebimden saçları."
Oğur ve Demircioğlu bu akşam 19.00'da ÇSM'de ücretsiz konser veriyor.
Gülün kokusunu hatırlamak isterseniz...
Paylaş