Internette şiirlerin yoğun olarak “dolaşım”a girdiği zamanlar. Hem de ne dolaşmak; el klavyede, kulak cep’te, şairi, yazanı, şiiri doğruymuş-değilmiş hak getire... Belki birbirine dolaşmak demeli. Olsun, şiir dolaşsın, ihtiyacı olan kullansın “Il Postino” filminden mülhem... * * * Öyle de.... Biraz özen lütfen. Mağdurların önde gelenlerinden birisi, Düşhekimi de olan diş hekimi Yalçın Ergir... O günlerde yazmıştım. “Mahalle” başlıklı yazısı Can Yücel imzasıyla dolaşıyor internette. “Basit yaşamak” ise Nazım Hikmet imzasıyla... Hani böylesi yanlış iç kıpırdatır, yürek oynatır, onur verir demeyin. Ergir sadece sevgiye, doğaya, insana değil, emeğe de saygılı “mahalle arkadaşı”dır. * * * Ankara’yı yaşar/yaşatır. Ve temas ettiği her yeri, her şeyi... Bazen Everest’in zirvesinden, bazen pedalladığı kuytulardan. Nostaljinin “geçmişe özlem”den öte, bence mevzuatındaki değerleri araştırır. Tam da o nedenle en çok “mahalle”dir mevzusu. “Evvel zaman içinden, kalbur saman içine” savrulan mahalleler: “Mahallelerin çocukları dışarıdan gelen parolalı bir ıslığa uçarak aşağı iner, beraber olacakları anları iple çekerlermiş. Kavga da etseler kin tutmaz, her gün yeniden dünyalar kurarlarmış. Herkeste sevgi, paylaşma ve arkadaşlarını kollama duygusu yavaş yavaş gelişirmiş. O zamanlar, çocuklar evden okula servis ile değil, buluşarak giderlermiş. Onların yolunu gözlemezmiş; evdeki bilgisayar, şehrin en iyi dershanesi, hazırlık kursları...” * * * Bugün haberimizden okuyacaksınız. “Mahallelisi” soprano Leyla Çolakoğlu ile birlikte Uluslararası Kadınlar Derneği’nin etkinliğine katılmış. Gitarda o, seste Çolakoğlu... Ankara’yı dolaşan “düet projeleri”nin ismi yeter, düşlerini/menzillerini anlatmaya: “Evet sevdik...” “Evet” kelimesi kadar, “sevgi”yi de özletmiyor mu dolaşımdaki, sık sık ayağımıza dolaşan anlaşmazlıklar, inatlar.