Düş yastığı

DÜN sevgili Yalçın Ergir’in yeni kitabını okumaya başladım.

Düş Hekimi’nin yedincisi; matbaadan yeni çıkmış, teması pürüzsüz, taze kokusu buram buram.

“Bir yastık” sohbeti’ni okuyorum:
“-Bir yastıkta kocayın...
- Amin...
Bu satırları okuyup da, yariyle uzun ‘bir yastık’ta uyuyan var mı?
Binlerce yıl öncesinden, masumiyet çağının bittiği yakın zamana kadar, çiftler uzun ‘bir yastık’a baş koyarlardı.
(...) Yüz elli, yüz altmış santim uzunluğundaki bu yastıkların iki başı parlak renkli satendi. (Satenin yüze serin, yumuşak, huzurlu teması, rüyaları da parlak, renkli mi yapardı? Y.S.)
Bir de satenleri gösterecek uzunlukta, iki ucu açık bembeyaz patiska kılıfları (O da pamuk temas) vardı. Bu yastık yüzlerinin kenarlarındaki beyaz iş, el işi, göz nuru dantel kendini gösterebilsin diye özellikle koyu renk satenin üzerine denk gelirdi. Satenin rengi, genellikle saten yorgan ile aynı renkte olurdu.
(...) Masumiyet çağı bitiyordu; önce yastıklar ayrıldı.
O horluyordu, o kalın yastık seviyordu, o kıpır kıpır kıpırdıyordu, o terliyor, o terletiyordu;
aslında doğrusu: o, o’ydu.
Yastıklar ikiye bölündü ve ‘yarım yastık’lara bir de isim kondu:
‘Küstüm yastığı’.”
* * *
Ergir’in satırları yine çocukluğuma taşıdı beni.
Uçan Halı misali, uçan yastığıma...
Kafamı yastığa koyar koymaz uyuduğum/uyuyabildiğim, çoğu kez de -gizlice- uykuya direnip “Mikrofonda Tiyatro” ya da el kadar, plastik transistörlü radyoda İl Radyosu’ndan “Dinleyici istekleri”ni dinlediğim gecelere...
Yumuşak-mışıl yastığıma, hayallerime zemin olan, uykusuz-çılgın yastığıma, bir aspirin ve sırta sürülen tentürdiyotun ardından sayıklamalı-terli yastığıma, her yıkandığında kokusuyla her mevsim bahar getiren yastığıma, bir akraba, dost evinde yattığımda -yadırgayıp- aradığım yastığıma, taşıdı.
Ve aklıma magazin dünyasının son “yastık muhabbeti” geldi.
“Dizilerdeki sevişme sahnelerinde erkekle kadının arasına konan (onları ayıran) yastık, aslında o eski, uzun yastık olmalı” dedim.
Gülümsedim.
Yazarın Tüm Yazıları