UYGARLIK tarihinde, toplayıcılık-avcılık dönemi, 14 bin yıl geride, Paleolitik çağda kaldı.
Ama insanda “avcılığın” derin izlerini, her gün görüyoruz çevremizde. Hem de bize özgü, “çağ”a uygun, türlü biçimleriyle... * * * “Avcı”yız biz, sadece dağda-bayırda değil. Şehrin göbeğinde de... Süs kuğularını, ördekleri havuzundan “avlayıp”, Kahire mutfağının fırında güvercin dolması niyetine yememiş miydi hemşehriler. Şehirlerarası otobüsler, rastgele yoldan aldıkları yolculara “ördek” adını takmadı mı... “Kadın avcısı”, “kalp avcısı” terimlerimizi sevmez miyiz, “seni köftehor” diyerek sırtını sıvazlarken kankamızın. Yılda kaç “define avcısı” gazdan zehirlenip ölüyor, dipsiz kuyularda? Ya, magazinel “servet avcıları”... Elinde profesyonel paparazzi kamerası ya da olmadı cep telefonunun kamerasıyla “fririk avcıları”. Sigara yasağı ile birlikte, gönüllü “duman avcıları”, mesela... Müzikde volume denetimi seferberliğinin ardınan, her bara, kafeye, restorana kulakkabartan “gürültü avcıları” çıkmadı mı, piyasaya. * * * Hepsi bol bol var, çevremizde. Ama benim favorim, “dekolte avcıları”. Ki, bazıları “dekolte muhbir”leri ile birlikte çalışır. Muhbirler ellerinde televizyonun uzaktan kumandası, diğer elde telefon pusuya yatarlar. Sonra bakarlar, sunucunun göğüs çatalına, eteğine-yırtmacına, sırt dekoltesine... Geleneğe-göreneğe, toplumsal şehvet endeksine, yurttaş anomalisine göre ölçüp biçerler. Ve ararlar resmi “İmdat dekolte” hatlarını: “Edep ya medet...” Dekolte avcıları da, o TV kanalını, programını sürek avına dahil ederler anında. * * * İlk insanlar için avcılık aklaziyan bir beceri gerektiriyordu aslında. Dürbünlü tüfek bir yana, ne ok var, ne yay, ne ağ, ne olta... Av hayvanı desen, en makulu dinazor yavrusu. Ama dekolte avcılığı beceri değil, sadece ruh, huy, “tabiat” gerektiyor. “Huylu” olmayı, herşeyden, her sözden, görüntüden huylanmayı... Açıldı mı saçılır dekolte meselesi... Yarın devam edeyim.