Paylaş
Dönemin TRT Müzik Denetleme Kurulu’nun şarkıları yasaklama gerekçeleri ise, tam “her telden”...
Kimi bestecisi Ermeni, mesajı -güya- siyasi olduğu için yasaklanmış, kimi güftesinde müstehcen ya da argo kelimeler olduğu için...
İkinci Bahar şarkısı bileTürk aile yapısına ters ve ahlaka aykırı olarak değerlendirilmiş.
Yasaklama gerekçelerinden en özlüsü ise, Esmeray’ın “İnsanız” şarkısına dair...
Yasak, iki kelimeyle geçmiş kurul kararına:
“Eleştiri var”...
Ormancı türküsü, devlet memurunu yerdiği, Arkadaşım Eşek de “İnsanın arkadaşı eşek olamaz” gerekçesiyle sakıncalı bulunmuş. Hatta Barış Manço’ya şarkıdaki “eşek” kelimesini “kuzu” olarak değiştirmesi önerilmiş.
Bu kadar içten, samimi, safdil, itiraf gibi bir öneri olur doğrusu; “kuzu” olsun ki, büyüyünce rahatça güdelim... Değil mi? (Tam bu satırları yazarken, dilime -katmerli yasaklı- o türkü dolandı. Mırıldana mırıldana yazdım; “Eşeği saldım çayıra, otlaya karın doyura, yaptığı işi hayıra...”)
* * *
Neyse... Yasaklı şarkılara iade-i itibar verilirken, darbe dönemi de bir tür temize çekiliyor programla...
Ki bu, iyi bir şey.
Ancak aynı gün gazetelerde bir başka haber var.
İzmir Milli Eğitim Müdürlüğü İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu, John Steinbeck’in Fareler ve İnsanlar romanının bazı bölümlerini “gayrı ahlaki” bularak, bakanlıktan sansür istemiş.
Defalarca sinemaya, tiyatroya uyarlanan, Türkiye’de 60 yıldır çeşitli yayınevlerinden binbir baskısı yapılan kitabı sayfa sayfa cımbızlayıp, sansürlemeye kalkmak nasıl bir zihniyet, nasıl bir buluştur!
* * *
Ahlaksız farelerin ardından, İstanbul’da da yine tüm dünya dillerine çevrilen Şeker Portakalı’nı ödev olarak veren bir öğretmen hakkında soruşturma açılmış. Kitabın müstehcen olduğu gerekçesiyle...
Üstelik kitap, orta öğretim öğrencilerine okutulması gereken 100 temel eser arasında yer alıyor. Ama aklına esiyor, müstehcen buluyorsun.
“Şeker gibi portakal, bi de soyuyorsun” filan çağrışımı mıdır, anlamadım.
* * *
Aklıma Emrah Serbes’in son kitabında, “Hikayem Paramparça”da okuduğum satırlar geliyor:
“Okulda öğrenilen her şeyi nefret ederek öğrendik.
Milli eğitim bakanı olsam, bütün iyi yazarları müfredattan çıkarırdım. Edebiyat hocası kazma olduktan sonra, ders kitabına Sait Faik koymanın anlamı yok.
İyi yazar veli yarısıdır zaten. Bir hadise olmadıktan sonra okula gelmesine gerek yoktur...”
Evet, gerçekten atın tüm kitapları, tüm edebiyat eserlerini müfredattan çıkarın.
Böylece, hem çocukların -sansürlediğiniz, ileri geri, saçma sapan eleştirdiğiniz- edebiyattan nefret etmesini biraz önleriz belki.
Hem de o “kitap inceleme” komisyonlarında yer alan Edebiyat öğretmenleri adına (onların yerine) utanmamızın önüne geçilir.
Paylaş