Paylaş
ESKİLER bayramda, kandilde ya da örneğin cumhuriyetin yıldönümünde farklı bir sözcük kullanırdı.
Şeker Bayramını idrak ettik.
İdrak hem "anlama yeteneği" anlamına geliyor, hem de "erişme, ulaşma"...
Artık idrak etmiyoruz bazı günleri.
Kavramıyoruz.
"Kutluyoruz", kuru kuru.
Dün 5 Haziran Dünya Çevre Günü'nü kutladık.
Düşünüyorum da, aslında artık yitirilenler nedeniyle kutlama değil mücadele günü denmeli.
* * *
Çevre sorunları ile ilgili yaşanmış bir öyküyü hatırlıyorum.
Düş Hekimi Yalçın Ergir de kitabında bu olaya yer vermişti.
Büyük Sahra çölünün ortasında, Nijer’de Tenere bölgesi.
Koca çölün ortasında bir akasya ağacı vardır.
Ve o akasyaya en yakın ağaç 400 kilometre çaplı bir dairenin dışında kalmaktadır.
Neredeyse Ankara ve İstanbul’u içine alan bir daire düşünün, o dairenin içindeki tek ağaç o akasyadır Büyük Sahra’da.
Yüzyıllar boyunca kervanlar orada konaklar.
Göçebe tuaregler kutsal sayar o ağacı.
Develer bile dallarına dokunmaz, yapraklarını yemez.
Bilim adamları araştırır, çok eski, belki tarih öncesi bir ormandan kalan son ağaç olduğunu düşünürler.
Üç metre boyundaki ağacın kökleri, 36 metre derine iner.
Yaşam özsuyunu o sayede alır.
1973 yılında bir kamyon ağaca çarpar ve dibinden kırarak o yapayalnız ağacı öldürür.
Ölü ağaç taşınarak, Nijer Ulusal Müzesi’ne konulur.
Müzeye...
* * *
Bu olay iki şeyi anlatıyor bana:
Günümüzde yaşadığımız çevre sorunları nedeniyle, yaşayan doğanın giderek müzelik olduğunu.
İkincisi ise aslında o yalnız ağacım bambaşka bir şeyi simgelediğini.
Her gün yok olan, yitirilen doğal, çevresel, kültürel değerlerle giderek yalnızlaşan insanın akıbetini...
Paylaş