Paylaş
Fakat o programların bir “ürün” olduğunu unutuyoruz sanıyorum.
Çocuk evliliklerinin, görücü usullerinin, beşik kertmelerinin, berdellerin, başlık paralarının, kız kaçırmaların, çok eşliliğin, kim kime kumkumalığın, içgüveysinden hallicelerin, akraba evliliklerinin tümüyle tarihe karışmadığı bir coğrafyada tartışıyoruz "izdivaç"ı...
Bütün bunlar “aile yapısını rencide” etmiyor, “toplumun ahlâki yapısı”na zarar vermiyor da, sadece o programlar mı alayını “tağyir, tebdil ve ilgaya” teşebbüs ediyor?
* * *
Tamam. O programların elbette tutulur yeri yok.
Ama böyle bir coğrafyada izdivaç programlarının, 1974-75’lerde “İsmail Cem TRT’si”nin açık oturumları edebinde, kalibresinde olmasını tahayyül etmek de ilginç doğrusu.
Önceki yazılarımda biraz değindim...
Oradaki adayların bir bölümü “cast karakter”, yevmiyeli figüran da olsa... Hiç mi “hayatın içinden”e değen, “bizim kayınçoya, emmoğluna” benzeyen gerçeklikleri yok?
* * *
İzdivaç programları, lunaparklardaki kahkaha aynalarını sollasa da, Pamuk Prenses’teki kötü kraliçenin aynasını çağrıştırsa da...
Nihayetinde -lunaparkta da olsa- aynadır, efendim.
“Ama o eğri” diyorsanız, ben de derim ki “Neremiz doğru?”
Siz yanıt düşünürken, “İzdivaç da belki bir lunaparktır” diye dürtsem, aklımıza sadece eğlence mi gelecek.
Dönme dolaplar, inişli çıkışlı Bugi Bugi’ler, Korku Trenleri/Tünelleri, “elektrik”li -ego gazıyla- çarpışan otomobiller, zincirli sandalyeler, baş döndüren balerina etekler, ahtapotlar, “Bul karayı, al parayı” filan yok mu orada?
* * *
Kahkaha yahut sükut-u hayal aynası da olsa, her aynanın ardı sırlıdır üstelik.
Ve o sırları, Pandora’nın Kutusu açıldığında, meşhur bir boşanma davasının evrak-ı metrukesinde öğreniriz meselâ.
Öğrenir de nasıl şaşırırız:
“Yahu kadını sosyal medyadaki ‘dürtme’ nedeniyle döven adam meğer Harvardlıymış...”
Rastlarız böyle örneklere de, bir daha “Eğitim şart” derken dilimize bir kekremsilik yerleşir.
* * *
Böyle programların toplumsal bir ürün olması bir yana...
Öncelikle ticari bir ürün olduğunu da biliyoruz.
Ve biliyoruz ki; TV’de seyretmediğiniz hiç bir şeyin ömrü yoktur. Anında yayından kalkar.
Sen seyretmesen, ben seyretmesem, biz seyretmesek, nasıl çıkar raytingin dimdik, kaygan basamaklarına?
* * *
TV’den hayatlara balıklama yerleşen programlar, ne izdivaçla başladı, ne de onunla bitecek.
Çaresi, “Kuyruklu Yıldız Altında İzdivaç” da değil.
İzdivaç patlangaçlarını sadece bu programlar üzerinden olumsuzlamak hiç değil.
Mesele TV’de “zıvanadan çıkan” programların akıbetine karar, gidişatına ayar vermek ise, Allah RTÜK’e kolaylık versin derim.
Başını kaşıyabilecekse, ne âlâ.
“İzdivaç”a gelinceye kadar, daha kaç çay içeriz.
Paylaş