Paylaş
Mesela Georges Simenon, Edgar Allan Poe ve tanıdık alemlere ironik dokunuşuyla Emrah Serbes, bana okurken film seyrettirir.
Sayfalarda dolaşırken, “Katil kim?” sorusundan öte, suçun, suçlunun, kurbanın derinleştikçe koyulaşan halet-i ruhiyesi, çoğu kez ölümcül sırları cezbeder beni.
Ve yolunda giden hayatları bir anda alt-üst eden travmaların, insanları sürükleyebileceği yerler.
* * *
Misal... Simenon’un kahramanları her şey yolunda giderken bir “durum”la karşılaşırlar. Ve sıradan, düzenli sandıkları hayatlarının, rutinlerinin aslında hiç de ebedi olmadığını anlarlar.
Bunu Michael Haneke de Amour, Ölümcül Oyun, Saklı, Beyaz Bant, Şato başta olmak üzere hemen tüm filmlerinde bıçak keskinliğinde yapar.
Öyle bir şey olur ki, insanların -düzenli sandıkları- hayatında, sürüp giden yaşamlarında artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktır.
İzlersiniz filmi ve ekranın karşısından bir çok duygunun yanısıra, “Herkesin, senin de başına gelebilir” mesajının kamburuyla kalkarsınız.
Ve farklı bakarsınız hayata, “başka” insanlara...
* * *
Çoğu insan, kendi hayatında da sıradışı ağır haller yaşanabileceğini, ortalama “normal”lerinin bir anda alt-üst olabileceğini, o “an” geldiğinde, o “durum”la yüzleşince algılar.
O çarp(ış)ma “an”ına kadar, kendi hayatının dışındaki, kendi yaşam alanına değmeyen felaketleri, travmaları -bazen gözleri dolsa da- bir “ekran”dan izler.
Koca bir aileyi hayattan kazıyan bir trafik kazası, bazı insanların hayatına ya da kalan ömrüne mal olan “darbe”ler, ekonomik krizler, ölümcül hastalıklar, cinayetler, depremler, işsizler, evsizler... Bazen yüreğe değse de hayata değmeden ekrandan gelip geçer.
Başkalarının hayatlarıdır onlar.
Benzer ya da farklı bir biçiminin, kopup gelen bir meteor gibi aniden hayatın ortasına düşebileceği akla gelmez.
Seyrederiz.
* * *
Nasreddin Hoca o nedenle “Kuyuya düşenin halinden, ancak daha önce kuyuya düşen anlar” der.
Oğlu Umut’u 17 yaşında tabanca kurşunuyla kaybeden Nazire Dedeman’ın o yıl Umut Vakfı’nı kurarak hayatını silaha, silahlanmaya karşı mücadeleye adaması o nedenledir.
Aynı nedenle, bir çok buluşun ardında ateş yakınına düştüğü için ömrünü o hastalığa, o soruna çare bulmaya veren insanlar vardır.
* * *
Bir de vicdan diye bir şey var elbet.
Vicdan, insanın ateşi düştüğü yere bakmaksızın hissetmesine, için için yanmasına yol açar.
“Ekran”da izlediği bir durumdan, “hane”sinde olmuşcasına yakından etkilenir.
An gelir duramaz.
Hrant Dink öldürüldüğünde, bazı insanlar o nedenle “Hepimiz Hrantız” diye yollara düşer.
Yarın devam edeceğim.
Paylaş