Paylaş
“İnadım inat...”la başlayan deyimler, “Laf ola, beri gele”ler boşuna yer almamış dilimizde.
* * *
Söz deyimden, atasözünden açılmışken, taze örneğini geçenlerde yaşadık.
Yazar, dilbilimci Ömer Asım Aksoy’un İnkılâp Kitabevi’nden yayınlanan “Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü” ile ilgili basında ve sosyal medyada -bir bardak suyu pek de taşırmayan- bir fırtına koparıldı.
Vay efendim, “On beşindeki kız, ya erde gerek, ya yerde...” atasözü, nasıl “sözlük”de yer alırmış...
* * *
Aslında “eksik” kızmışlar.
Eksik etek, kaşık düşmanı, “kadının sırtından sopayı, karnından bebeyi...”, “kızını dövmeyen dizini döver” gibi cinsiyetçi, “Çingene çalar Kürt oynar”, “gündüz feneri”, “gavur, çıfıt” gibi ırkçı deyimleri, atasözlerini bu “sosyal doku” üretmedi mi?
Ya, körü-şaşısıyla küçümseyeci/dışlayıcı nitelemeleri, allahın belası bodurları, boyu uzun aklı kısaları, altta kalanın canı çıksınları, üzümü ye bağını sormaları, cenneten çıkan dayağı, nasihatla uslanmayana önerilen köteği...
Farklı cinsiyetleri-cinsel tercihleri, farklı etnik kimlikleri, farklı insanları, etiketleyip kenara koydukları cümle “öteki”leri, bireyi-devletiyle küçümsemek, aşağılamak ve fiziksel şiddet dahil bütün bu tavırlara, zemin (gelenek, deyim, atasözü) oluşturmak için hiç “sözlük”e ihtiyacı olmadı bu ülkenin.
Deyişi-deyimiyle, fıkrası-esprisiyle, geyiği-muhabbetiyle o “dil” ürüdü, kervan yürüdü...
* * *
Şimdi... Böylesi sözler üreten ve hala toplumda izi görülen bir “zihniyet”in, adı üstünde “sözlük” gibi bir kaynakta, yani kayıtlarda -alınacak bir ders gibi- kalması önemlidir.
Tersi, dilbilim, tarih, sosyoloji açısından tahrifat olur öncelikle...
Yarım asırlık birikimin ürünü olan bu “sözlük”ü yayınlayan 86 yıllık İnkılâp Kitabevi de açıklamasında bunun da altını çiziyor zaten:
“Sözlükler yaşayan dili belgeler, tarihi kayıtların oluşturulmasına yardım eder. Onaylamaz, taraf tutmaz, olumlamaz.”
Ömer Asım Aksoy’un çocukları Esin ve Süha Şevket Aksoy’un açıklamasına ise tümüyle katılıyorum:
“Önemli olan tarihimiz ve kültürümüzdeki karanlıkların (cinsiyetçi ve ırkçı atasözlerinin de) su yüzüne çıkartılmasıdır. Bunun yolu klasikleşmiş dilbilim çalışmalarında tahrifat yapmak değil, tarihi ve kültürel belleğimizdeki cinsiyetçi ve ırkçı içeriklerle hesaplaşmaktır.”
* * *
Hesaplaşmak, yüzleşmek de önce bilmeyi gerektirir.
Kadına yönelik her türden şiddetin, ayrımcılığın, namus-töre cinayetlerinin kol gezdiği bir toplumda kadına “bayan” deyince, çözülmüyor mesele.
Kadını, farklı kültürleri, halkları, insanları aşağılayan atasözlerinin, deyimlerin sözlüklerden ayıklanmasıyla, böylesi “kafa”lar dilsiz, küfürsüz mü kalacak?
Sanırsınız ki bu zehirli dili sözlükten öğrendiler!
O zihniyet sözlüklerle değil, ağzının payını -hayatın içinde- almadığı için pervasız sözlerle yürütüyor saltanatını...
Yarın devam edeceğim.
Paylaş