“Aşk”ı seyretmek

Aşkı yaşamak yerine “seyretmek”in güzel olduğu tek yer başta sinema olmak üzere, sanat herhalde...

Haberin Devamı

Sinemada, yaşanan aşklardaki gibi hayaller ve hakikatler öyle iç içe geçer ki bazen, gerçeğin değil izleğin, yanılsamaların peşinde olmak güzel gelir.
Atıf Yılmaz’ın “Adı Vasfiye” filmi, belki de bu sarmalın en çarpıcı örneğidir.
Barış Pirhasan’ın müthiş senaryosuyla da ebedileşen filmdeki yazar, yazacağı hikayeye öyle kaptırır ki kendini, o hikayede “yaşamaya” başlar bir süre sonra.

* * *

Aşkın “genç”, kanın “deli” hali deyince, François Truffaut’dan yarım asırlık Jules ve Jim geliyor aklıma. İki erkek, bir kadın. Ve filmden bir replik; “Mutluluğu (aşkı) anlatmak çok zordur, farkına bile varmadan eskir.”
Ve aynı yönetmenden bir başka aşk üçgeni, La Femme D’a Cote (Penceredeki Kadın)...

“Aşk”ı seyretmek

Haberin Devamı

Jim Jarmush’un Stranger Than Paradise (Cennetten de Garip/Yabancı) filmindeki üçgen de sevginin, dostluğun, arkadaşlığın siyah-beyazı. Aşkın ille de ulvi, yüce, eşsiz olması gerekmediğini, iki insanın birbirini sevmesi için, birbirini anlamasının önşart olmadığını da anlatır.
Nicholas Roeg’in yönettiği Bad Timing de (Kötü Zamanlama) “anlama”nın her şey olmadığını hatırlatır seyirciye:
“Keşke beni daha az anlayıp, beni tanımlamayı bir yana bırakıp, daha çok sevseydin”.

* * *

Daha yenilere gelirsek, “Gözlerindeki Sır (El Secreto de Sus Ojos)”. Film, aşkın yani İspanyolca “te amo”nun bir harfi eksik kalırsa, “temo”ya, yani korkuya dönüşebileceğini de gösterir. Unutulmaz repliklerinden biri ise, “Bize sadece hatıralar kalır, bari iyilerinden birisini seç”...
Pedro Almodovar’ın Konuş Onunla’sı (Hable con Ella). “Ağlatır adamı” derler ya, hem öyle... Hem de, aşktan öte bir film. Ve bir replik; “Aşk bitince geriye dünyanın en hüzünlü hikayesi kalır”...

* * *
Bol ödüllü, Il Postino (Postacı) ise, Pablo Neruda’nın hayatından kesitlerle aşkın şiirsel halini anlatır... Ve der ki; “Şiir tehlikelidir. Bir erkek sana kelimeleriyle dokunmaya başladıysa, elleri çok uzakta değildir”...
Ve 9 Oscarlı The English Patient (İngiliz Hasta) elbet:
“Her gece kalbimi boşaltıyorum, ama sabah yeniden doluyor...”

* * *

Haberin Devamı

Aşkın, sevginin, tutkunun hallerini beyaz perdeden dolaşırken, Charles Bukowski’den uyarlanan Tales of Ordinary Madness (Sıradan Delilik Öyküleri) eksik kalmamalı. Hem meraklısına Ornella Muti de var. Unutulmaz repliği ise, o basit cümle:
“Milyonlarca kadının içinden biri çıkar ve içinizde uykuya yatmış ne varsa canlandırır; giydikleri elbisedir bazen sizi çeken, yahut kendilerine özgü bir hava”.

* * *

Carlos Fuentes’in romanından Luis Puenzo’nun sinemaya uyarladığı “Old Gringo (Meksika Ateşi)” ile Michael Haneke’nin Amour’u da, aşkın, sevginin yaşlılıkla imtihanı...

* * *

Bütün bunların ardından, “Ankara’da aşık olmak zor iki gözüm” şarkısı geliyor dudaklarımın ucuna...
Onun repliği de Semih Kaplanoğlu’nun “Yumurta” filminden gelsin:
“Gül: Ankara’dayken Tire’yi çok özlerdim biliyor musun?
Yusuf: Ankara’dayken her yer özlenir...”

Haberin Devamı

“Aşk”ı seyretmek

Yazarın Tüm Yazıları