Akan ve dinlenen

BATI kültüründe sadece insanlar değil, ağaçlar, çalılar ve çiçekler de özerk bireyler olarak tanımlanır.

Parklar da özerktir.

Ve korunur.

Ama bu koruma, parkları "süs tesisleri" yapmaz.

Parklar "Çimenlere basmak yasaktır" tabelalarıyla, yasaklanmaz.

Yaşanabilir mekanlardır.

* * *

Parklar Avrupa’da aktif ve pasif dinlenmeye uygun bir biçimde planlanır.

Mutlaka bir bölümde, dümdüz çayır misalı, kitap okumaya, uzanmaya, oturmaya uygun bir alan yaratılır.

Yürüyüş için ağaçlarla, yemyeşil patikalarla bezeli hafif bir yamaç.

Harekete davet eden bir köşe.

Köln’deki dağ yamacı parkı gibi.

Aktif dinlenme için hafif sporlar, oyun, gezinti alanları.

Ve pasif dinlenme için oturmaya, uzanmaya olanak veren geniş bir çim.

* * *

Parklarda mutlaka gölgeli ve güneşli alanlar tasarlanır.

Ve böylece bir anlamda farklı mevsimler yaratılır.

"Çayır"
bölümünde, bir taraf gözalabildiğince çim.

Güneşin egemenliğinde bir yeşil.

Diğer taraf salkımsöğütler, çınarlarla gölgealtı.

Avrupa parkları bütünlüğünü, içiçe geçen böylesi dokularla sağlar.

Bağlantısız nesneler bütünü değil, bir doğa armonisidir.

Aktif alanlar pasif alanlardan kopmaz.

Hareket ve dinginlik, insanın doğasındaki gibi içiçedir.

Hans Sarkowicz’in Bahçelerin ve Parkların Tarihi kitabında bir çanaktan bir başka çanağa akan İtalyan çeşmeleri şöyle anlatılır:

"Her biri alıyor ve veriyor aynı zamanda

ve akıyor ve dinleniyor."

Alıp vermek, akmak ve dinlenmek.

Bu sözler sadece park felsefesini değil, aslında hayatı da özetliyor.
Yazarın Tüm Yazıları