Paylaş
Sorusunda, seslenişinde, otoritenin, mesafe-sınır tanımazlığın, küçümsemenin, “hizaya getirmenin” en çok sevdiği ve en masum görünen kelimelerinden biri, yani “sen” var:
“Mesleğin ne senin?”
“Yazarım” diyor kadın.
Hakim, “Yaz kızım” diyor mahkeme katibine, “Ev kadını”...
Ve o bitmek bilmez sorgularda, duruşmalarda kimbilir kaç kez soruyorlar ismini:
“Adın ne senin?”
“Sevgi...”
* * *
Sevgi Soysal 40 yıl önce 22 Kasım’da hayata veda etti.
Son romanı “Hoşgeldin Ölüm”ü bitiremeden, 40 yaşında yenildi kansere.
Genç ömründe, 12 Mart darbesini yaşadı. Kitapları sadece siyasi değil, müstehcenlik bahanesiyle bile toplatıldı.
Ardından Mamak Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’na yolladılar.
Bir yıla yakın yattığı cezaevinde kısa sarı saçlarını kendi keser, papatya suyuyla açarmış rengini... İlk öykü kitabının adı, “Tutkulu Perçem”...
Cezaevinde evlendiği eşi Mümtaz Soysal evlilik yıldönümlerinde, Kadınlar Koğuşu’nun önündeki yoldan geçmiş.
Elinde bir kır çiçeği, usul bas yavaş yürü...
Bu yolla, koğuşun parmaklıklı-telli penceresinden bir an görünen “kır çiçekli adam” tablosunu hediye etmiş bence “Sevgi”ye...
* * *
Sevgi Soysal Yenişehir’de Bir Öğle Vakti romanını da cezaevinde yazmış:
“Bahçedeki kavak ağacına ilk kez o gün dikkat etti.
Apartmanın önbahçe duvarı, kavağın toprağın üstünden belli olan kalın kuru köklerini bölmüştü.
Yaprakları ölüydü, cansız gövdesinin içi görünüyordu...”
* * *
Ne zaman bir kavak görsem üç şey geçer aklımdan.
Biri, Yenişehir’de bir öğle vakti cansız görünen, onun için de kesilen o kavak ağacı...
Diğeri, Madımak’ta öldürülen Metin Altıok’un dizeleri:
“Ah kavaklar ah kavaklar /bedenim üşür yüreğim sızlar
beni hoyrat bir makasla /ah eski bir fotoğraftan oydular
orda kaldı yanağımın yarısı /kendini boşlukla tamamlar
ah omzumda bir kesik el ki /hala durmadan kanar...”
Ve elbet, yine 12 Mart’ta asılan “Darağacında Üç Fidan”...
Sahi bilir misiniz, eskiden darağacının kavaktan yapıldığını?
KÜÇÜK ÇOCUKLAR VE FİL
SEVGİ Soysal kanser olduğunu öğrenince düşünüyor, “Çocuklarım küçücük, ne yapmalıyım ki beni hatırlasınlar?”
Çözümü buluyor, kendince:
“Çocuklar hayvanat bahçesini çok severler. Belki orada geçirilecek keyifli bir gün, zihinlerinde yer eder ve o fotoğrafta silik bile olsa ben de olurum diye düşündüm. Ve kızları hayvanat bahçesine götürdüm.”
AOÇ’deki hayvanat bahçesinde filin yanına götürüyor çocuklarını... İzin alıyor, filin yanında duruyor.
Çocuklar bir filin yanında duran annelerini, -küçücük kalsa da anılarında- hiç unutmaz değil mi?
NAMUSU KİRLENMESİN DİYE EVLENMEK
“Tante Rosa ‘Namusu kirlenmiş’ bir aile kızı olmamak, zavallı bir piç kurusu doğurmamak için evlenir. Ama kocasıyla istemeden yatmaya başladığı zaman ‘namusu kirlenmiş’ bir kadın olmanın ve bu yatmalardan sonra piç kurusu doğurmanın ne olduğunu anlar.” (Sevgi Soysal-Tante Rosa)
Paylaş