Paylaş
Bu noktada, küresel âfetlerin yeryüzünü yaşanılmaz bir mekâna çevirmesi meselesinde bilimin verileriyle Kur’an’ın verilerinin örtüştüğünü dikkatlere sunalım.
ZEHİRLİ GAZLAR MESELESİ:
Zehirli gazların atmosferi kuşatması ve yaşamı zorlaştırması Kur’an açısından bir kıyamet alâmetidir.
Dühan Suresi 10-12. ayetlerde:
“Artık sen, o göğün açıkça izlenen bir duman getireceği günü gözle! İnsanları kuşatıp sarar. İnletici bir azaptır bu! ‘Ey rabbimiz! Kaldır bizden bu azabı. Biz gerçekten müminleriz.”
Kur’an’ın bu beyanına, günümüz bilim çevrelerinin ekledikleri şunlardır:
Zehirli gazların atmosferi tahribi sonucu kirlenen hava yüzünden doğal kaynaklar tahrip olacak, yaşam alabildiğine zorlaşacak.
Hepimiz bilmekteyiz ki, havanın zehirlenmesi ozonu delmiş ve bu delik, Stephen Hawking’in deyimiyle Amerika kıtasının üç katı bir büyüklüğe ulaşmıştır. Bu delik yüzünden dünya korkunç bir radyasyon ve ultraviyole yağmurunun tehdidi altındadır.
Bizzat Hawking, bu olumsuz gelişmenin bir kıyamet alameti olduğunu söylemektedir.
Bilim adamlarının dikkat çekmekte oldukları ‘yeryüzünün çölleşmesi’ de, Kur’an’ın kıyamet alâmetlerinden biri olarak öne çıkardığı olumsuzluklardan biridir.
Buzullardaki erime ısının şiddetini artırarak yeryüzünü bitki örtüsü bakımından git gide zayıflatmaktadır. Bunun sonucu olarak en mümbit topraklar bile çölleşecektir. Kur’an, bu olgudan bir kıyamet alâmeti olarak açıkça söz etmektedir. Temel beyyineler Kehf suresi’nde verilmiştir.
Birincisi, genel durumu gösteren 47. ayettir. Şöyle diyor:
“O öyle bir gündür ki dağları yürütürüz; yeryüzünü çırılçıplak görürsün. İnsanları huzurumuzda toplamış, içlerinden hiçbirini hesap dışı bırakmamışızdır.”
İkincisi, bu, ‘çırılçıplak bırakma’yı ayrıntılayan 7 ve 8. ayetlerde şöyle deniyor:
“Biz, yeryüzündeki şeyleri bir süs yaptık ki, insanları, içlerinden hangisi iş ve üretim yönünden daha güzeldir diye imtihan edelim. Ve şu da bir gerçek ki, biz, yeryüzündeki her şeyi, bitki bitirmeyen/kıtlık ve ölüme yol açan kupkuru bir toprak haline elbette getireceğiz.”
Bu ayetler gösteriyor ki yeryüzü bir gün, üzerindeki mevcut bitkilerle birlikte kuruyacak ve kıtlıklara, ölümlere yol açan bir kavruk toprak parçasına dönüşecek.
Buz dağlarının erimesiyle artacak olan sıcaklığın yeryüzünü getireceği son, işte budur. Bu sonun dehşetini insanlığa en çarpıcı biçimde anlatan ünlü fizikçi Stephen Hawking şunu söyleyebilmiştir:
“Korkarım ki, dünyamızın atmosferi ısına ısına, kaynayan sülfürik asitli Venüs’e benzeyecek.”
Stephen Hawking, bizim Kur’an’dan hareketle altını çizdiğimiz uyarıların hemen tümünü, bir fizikçi bilim adamı sıfatıyla tek tek dikkatlere sunarak insanlığın önümüzdeki bin yıl içinde yok olma tehlikesiyle yüz yüze bulunduğunu ilan etmiştir.
Bize göre, Hawking’in bu uyarısının bizzat kendisi bir kıyamet alâmetidir. Elbette ki ibret, irfan, iman ve basiretle dinleyenler için...
NÜKLEER SİLAHLARIN TEHDİDİ
Doğayı ve dengeleri tehdit eden en büyük zararlılardan biri genelde silahlar, özel olarak da nükleer silahlardır. Nükleer dehşetin boyutunu anlamak için şu tespiti görelim: Nükleer silahların 1985 yılında ulaştığı güç, 58 milyar insanı öldürecek bir güçtü.
İkibinli yılların ulaştığı tehdit ve dehşeti düşünün.
Nükleer silahların ifade ettiği dehşeti tahminde 1986 Çernobil olayı bize yardımcı olabilir. Birleşmiş Milletler bu olayı, tarihin en büyük teknolojik felaketi olarak tescil etmiştir. 7 ton radyoaktif madde çevreye yayıldı. İlk tespitlere göre, 32 bin kişi hayatını kaybetti. Radyoaktif tahribin sebep olduğu kanser olayları can almaya devam ediyor.
İkinci dünya harbinde Nagazaki ve Hiroşima’ya atılan iki atom bombasından tam ikiyüz kat daha fazla radyasyon yayan Çernobil’in serpintileri, uzmanların raporlarına göre, yüzlerce değil, binlerce değil, milyonlarca yıl faal olacaktır.
Hiçbir harbin, darbin olmayacağını varsayalım; dünyayının işini bitirmek için Çernobil benzeri iki-üç ‘kaza’ yeterlidir.
Görüldüğü gibi, insanoğlunun azmışlığı, tabiatla, Tanrı’yla didişmesi bizi buralara taşımıştır.
Paylaş