Paylaş
İslam'ın düşmanları, Müslümanlara tuzak kurdular. Bu tuzak, onları şiddete bulaştırma tuzağıydı. Marksizmi şiddet yiyip bitirmişti. Şiddete bulaşmak, İslam'ı da yiyip bitirebilirdi.
Tuzak kuruldu ve Müslüman haritanın şurasından-burasından bu tuzağa yem taşıyacak manyaklar bulundu.
Haçlı ordularının başaramadıklarını, bu lanetli tuzak başaracağa benziyor. Çünkü şiddeti dindarlık sanan basiretsizlerin sayısı her gün artıyor.
Ve tuzağı kuran haçlı kurmayları, zevkten ellerini ovarak şeytani bir üslupla sırıtıyorlar.
Ey iman sahipleri! Şiddet, gücünüzü tüketecek, haberiniz olsun. Şiddeti, basiretten yoksun kavgaların tümü için kullanıyorum. Maksadım, zulme seyirci kalmamızı önermek değil, insan onuruna yakışmayan vahşetlere karşı çıkmak.
Evet, şiddet bizi kemiriyor. Bizi kendi ellerimizle eritmenin en ucuz şekli olarak şiddeti keşfettiler.
Ve İslam'a şiddet tuzağı kurdular. Ve akılsız dostlar, akıllı düşmanların oyuncağı oldular...
İçim yanıyor ama dinletemiyorum. Oyuna gelmenin böylesini hiç düşünmemiştim...
* * *
Şiddet bizi eritiyor ve şeytan, kahkahalar atıyor...
Şiddet; hayata, insana ve Yaratıcı'ya bir kötülük, varoluşa bir hıyanettir. ‘‘Öldürme’’ aktivitesinin temelinde de şiddet vardır. Bunun içindir ki Kuran şunu ilan eder: ‘‘Bir cana kıyışın karşılığı olmaksızın yahut yeryüzünde bozgun çıkarmak maksadıyla bir cana kıyan, tüm insanların canını almış gibidir.’’ (Maide, 32) Öldüren öfke, asla tatmin olmayan şiddettir. Ölüm ne denli acılı, ne denli geniş çerçeveli olursa olsun, öldürme kadar ümitsiz edemez. Çünkü ölümde şiddet yoktur, insana ihanet yoktur. Ortaçağın korkulu rüyası veba, aynı çağın büyük kahrı engizisyon kadar ürkütücü ve sarsıcı olmadı. Çünkü vebada şiddet yoktu, engizisyon ise baştan başa şiddetti. En zehirli şiddetti engizisyon, çünkü iğretiye değil, kutsala, Tanrı'ya fatura ediliyordu. Şiddetin kutsala fatura edileni, insanoğlunun kader çizgisinde en dikenli noktayı oluşturur.
Bütün çağların en ürkütücü vebası, şiddettir. İnsanoğlu bu zehirli vebanın ilacını ne yazık ki, henüz keşfedemedi.
Kuran, şiddetin başlangıç ve varış noktalarını gösterdiği gibi, sergilediği illetlerin en yıkıcılarına da dikkat çeker. Şiddetin başlangıcı ve mayası, Kuran'da ikrah diye anılır. Kısa ifadeyle, baskı ve zorlama demek olan ikrah, ‘‘içten ve sevgiyle benimsenmeyen bir şeyi zor, hile ve baskıyla kabul ettirmek, yaptırmak’’ demektir. İkrah, hayatın bir anlamda ta kendisi olan dinin içinde kalanlara uygulanamayacağı gibi, dinin dışında olanlara da uygulanamaz. Bu öylesine tartışılmaz ve zedelenmez bir prensiptir ki, Kuran'ı tebliğ eden Son Peygamber'e bile, ikrahı hatırlatacak tavırlara girmemesi, elliye yakın ayetle ihtar edilir.
* * *
Bu temel prensip, tarih içinde Kuran dışı iki yaklaşımla delinmiştir: Bunların birine göre ikrah, dinin dışında kalanlarla ilgilidir, hiç kimsenin İslam'a girmesinde zora ve baskıya başvurulamaz ama dinin mensubu olanlara baskı ve zor uygulanır. İkinci iddiaya göre bu ayet neshedilmiş, yani hükmü kaldırılmıştır. Baskı ve zorlama hem dinin içindekilere uygulanır hem din dışındakilere. Bu iddiaların ikisi de İslam'a iftiradır. Bu iftiranın nasıl ve ne için sergilendiğini, Kur'an'daki İslam kitabımızda detaylı bir biçimde anlatmış bulunuyoruz.
İşin esası şudur: Kuran, monoton ve monoblok bir dünyayı, ilahi iradeye ters buluyor. Hiç kimse bir dine girmeye zorlanamayacağı gibi, girdiği dinin içinde de baskı ve zorlamaya maruz bırakılamaz. Dinden çıkma (irtidat) halinde de aynı prensip geçerlidir. Böyle birisinin hesabı Allah tarafından ölüm sonrasında görülecektir. (Bk. Bakara, 217)
Şiddet, varış noktasına gelmeden insan hayatından kovulmalıdır. Bu da fikir ve imanı temsil edenlerin şuurlandırılması ve büyük kitlenin bilgilendirilmesiyle mümkün olur. Bunun içindir ki Kuran, imanı sürekli olarak bilgi (ilim), beyyine (delil, belge, açıklık) ve nur (aydınlık) ile kucaklaştırır. Bunlardan kopan iman bir körlük haline gelir ve ikrah psikozuna yol açar.
Bu psikozun girdiği göğüste din, kinden başka bir şey üretemez.
Paylaş