Paylaş
Kuran dışı dincilik başladığından beri Cenab-ı Hakk'a yakarışı da Kuransal boyutlarının dışına çekip bir tür ‘‘pazarlık’’ haline getirdik. Allah'a yakarmak yaftası altında Allah'a bilgi vermeye kalktık. Yıllar ve yıllar ‘‘dua’’ adı altında gırtlak şovu yaptık. O bağırıp çağırmalar gerçekten dua olsaydı İslam dünyası bu halde olur muydu?
İş ve aksiyon toplumundan laf ve slogan kalabalığına dönüşümüzün sebeplerinden biri de Kuran'daki şu yakarışın sakladığı evrensel espriyi gözden kaçırmamız olmuştur. Mümtehine Suresi 5. ayette, Kuran'ın insanına şu dua ettiriliyor: ‘‘Ey Rabbimiz! Bizi, inkárcılara ibret olacak bir fitne unsuru haline getirme!’’ Bize gösteriliyor ki, başkalarının ders almasında negatif örnek haline gelmiş bir toplum mutluluk ve üstünlük yolunu kendi eliyle tıkar. ‘‘Adam olmak, şunlar gibi olmamak demektir’’ dedirtecek ölçüde olumsuzluk örneği haline gelmiş bir kitlenin temsil ettiği iman ve anlayış, sahneyi başkalarına bırakmaya mahkûmdur.
Bu Kuransal perspektiften bakarak bir değerlendirme yaptığımızda varılacak sonuç şudur: İslam dünyası bugün, Kuran'ı inkár edenler önünde bir ibret kitlesi olarak durmaktadır. Dünyanın birçok yerinde birçok toplum, İslam dünyasına bakarak şunu söyleyebilmektedir: ‘‘İşe yarar bir şey olacaksak bunlar gibi olmamaya gayret edelim.’’
Müslüman dünyanın Kuran'a sırt dönüşü, İslam'ı sahneden kovmak isteyenlerin oyunlarıyla birleşerek ‘‘Müslümanlık’’ı, ne yazık ki bu hale getirmiştir. Müslüman'ı kinin, şiddetin, dehşetin, tembelliğin, fesadın, mutluluk ve güzellik düşmanlığının bir tür sembolü göstermek için adeta seferberlik ilan edilmiştir. Stratejinin esasını, Müslümanları insanlığı rahatsız eden negatif unsurlar olarak göstermek oluşturuyor. Bu stratejinin uygulanışında ‘‘hammadde’’ olarak kullanılacak bilgisiz, kinci, basiretsiz zümreler önce beslenip palazlatılıyor, ardından sahneye sürülerek insanlığa şöyle haykırılıyor: ‘‘İşte İslam, işte Müslüman, istiyorsanız alın, tepe tepe kullanın.’’
Oyun bu şekilde sahnelenirken slogancılık; İslam adına kıtaları fethetmek üzere olduğunu sanmanın ahmak gururu içinde bağırıyor çağırıyor, vuruyor kırıyor, ortalığı toza dumana boğuyor. Emperyalistler tarafından kurulan tuzaklara hemen ve bütün gövdesiyle düşerek çevreye öfke yağdırmaya başlıyor. Bu öfkeyi, rahmet ocağı olması gereken mabede sokuyor. Ve bakıyorsunuz, Sıvas'ta Cuma gibi kaynaştırıcı, kucaklaştırıcı bir ibadet, otuz yedi kişiyi diri diri yakma zulmünün hareket ruhu haline getiriliyor.
Rahmet dini İslam adına dehşet ve kahır sergileniyor. Ve tüm vicdan sahipleri hep birlikte şunu söylemek zorunda kalıyorlar: Engizisyon cellatları bile bu kadar alçalmamışlardı.
Müslümanı, şiddet ve dehşetin adeta besleyicisi, kutsayıcısı gibi göstermek isteyen bir ‘‘İslam düşmanı politika’’ dünyanın her yanında faaliyettedir. Bu politikanın tezlerini belgelemede kullanılmak üzere seçilmiş kişi ve odaklar vardır. Bunlar, İslam'ın geleceğinin şiddet ve dehşette oluduğu yolunda bir anlayışı iman ve ibadet zanneder duruma getirilmişlerdir. Kendileri gibi düşünmeyene nefes aldırmamak bunların temel ibadetidir. Bu ‘‘ibadet’’i yerine getirmeleri için ortada İslam'ı inkár edenlerin olması da şart değildir. Onların kafalarındaki ‘‘İslam’’ı alkışlamayan herkes, hatta onlarla aynı mabette secde etse bile, kin hedefidir. Büyük bir tağut tuzağının piyonu olduklarının farkında değillerdir; cihat yaptıklarını zannederler. Cihadın her şeyden önce basiretli hareket etmek olduğunu anlamak gibi bir niyetleri bile yoktur. İslam'a tuzak kuranlara malzeme hazırlamak üzere sürekli kin, dehşet, vahşet ve iftira üretirler.
Kısacası, Müslüman; mutlu ve güzel bir dünya isteyenlerin kendisine bakıp ‘‘iyi ki böyle değiliz’’ diye Tanrı'ya şükrettikleri canlı bir ibret haline getirilmiştir. Başkalarına ibret olma sürecini sona erdirmenin yolu, hayata ve insana bakışı kin ile gafletin ortaklaşa kullandıkları kirli gözlükten kurtarmaktır.
‘‘Gıybet edip onu-bunu çekiştirmek zina etmekten daha kötüdür.’’
Hz. Muhammed
Paylaş