PaylaÅŸ
Türkiye en büyük yenilgiye, en büyük hüsrana kültür savaşında mâruz kaldı.
Yüz yıllar boyu, Allah ile aldatılarak ‘İslam'a saygı’ adı altında Arap kültür emperyalizminin kahrını çektik. Şimdilerde ise bu Arap kültür emperyalizmine ilaveten Hıristiyan Batı kültürünün tasallut ve kahrı altına sokulduk.
Müslümanlaşmak adına Araplaşmak, uygarlaşmak adına Hıristiyanlaşmak talihsizliği belki de sadece bizim toplumumuzun kaderi oldu.
Bu yabancı tutsaklığı bizi taklit batağına soktu. O bataktaki çürümüşlük yüzünden, bin yılı aşkın bir geçmişin mirasına sahip olmamıza rağmen akıl ve bilim coğrafyası içine bir türlü giremiyoruz.
Çünkü tamamen özgün, tamamen kendimizin olan hemen hemen hiçbir şeyimiz kalmadı.
Birileri bizim insanımıza, "Allah'a ancak Arapça yakarabilirsin, aksi halde namazın, niyazın kabul olmaz" diyebilme namertliğini hâlâ gösterebilmektedir. Ne yazık ki, bunu diyebilenler arasında, Türkiye'nin fakir bütçesinden yaklaşık bir katrilyon lirayı din adına maaş olarak dağıtan Diyanet kurumu da var.
Bazı lehçe farkları olmakla birlikte, Türkçe, dünyanın konuşulan beş büyük dili arasındadır.
Bu büyük dilin, asırlar boyuncaÂyarattığı muhteÅŸem bir kültürÂve edebiyat mirası var. Biz bu büyük mirastan, bu büyük dilden, siyasal ve sosyolojik anlamda asla yararlanamadık. Sovyet Ä°mparatorluÄŸu'nun 1991'deÂdağılmasıyla tarihin önümüze koyduÄŸu ‘büyük olmaya götüren imkân’dan da yararlanamadık.
Avrasya, bizim için âdeta yok hükmünde.
Oralara karargâh kuran bazı dinci unsurlar ise komünizmin parçalayamadığı Türk kitleleri, din adına parçalara bölüp sömürmekle meşgul.
Avrasya coğrafyası Müslümanları, bu dinci tefrika ekipleri yüzündendir ki, yağmurdan kaçarken doluya tutulmuş bir psikolojiyle şaşkın durumdadırlar. Çektikleri bu acı, Rusya Federasyonu Baş Müftüsü tarafından, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Ankara'da toplanan ilk şurasında açıkça dile getirilmiştir.
Dilimiz ve kültürümüz artan bir yoğunlukla yozlaştırılıyor.
Bu demektir ki, benliğimiz, ruhumuz ve beynimiz yok ediliyor. Kendi kendimize uyguladığımız yıkıcı bir köleleştirmenin kurbanları durumundayız.
Bazı caddelerimizde dolaşırken kendimizi bir Batı-Hıristiyan kentinin sokaklarında sanıyoruz. Tabelalardaki isimlerin büyük çoğunluğu yabancı...
Örtülü bir istilaya boyun eğdiğimizin en yaman kanıtı bu caddelerimiz...
Okullarında ‘en önemli ders’in yabancı dil dersi olduğu bir ülkede kitlenin resmî dili kimden, nasıl ve ne zaman öğrenilecek? Bunu inceden inceye düşünmek ve mutlaka bir çare bulmak zorundayız.
Dil yaramızı âcilen sarmak zorundayız. Aksi halde gelecek kuşaklara ‘bizim çocuklarımız’ demekte bir hayli zorlanacağız.
Türkiye'de herkesin bir veya birkaç yabancı dil bilmesi, yerel ana dilini konuşması elbette ki sevindirici, zenginleştirici olacaktır. Ancak bu yabancı veya yerel diller, ülkenin genel ve resmî dilinin yerini almamalı, onu işlevsiz kılmamalıdır.
Herkes Türkçe dışında bir veya birkaç dil bilebilir. Ama her Türk vatandaşı Türkçe'yi iyi konuşabilmelidir. Tıpkı ABD ve İngiltere'de İngilizce'nin, Fransa'da Fransızca'nın, Almanya'da Almanca'nın iyi konuşulduğu gibi...
Devlet, yurttaşlarına aş, sağlık ve güvenlikten hemen sonra iyi Türkçe konuşma imkânını sağlamadıkça anayasal görevini yapmış olamaz.
Türkiyeci bir siyaset, yabancı dillerde eğitimin âdeta sömürge manzarasına büründürdüğü Türkiye'yi bu tehdit edici durumdan kurtarmayı temel görevlerden biri saymak borcundadır.
Kültür istilacılığının tahribine karşı koymak ve öz benliğimizi yeniden elde etmek zorundayız. Bunun ilk adımı, Tevhidi Tedrisat (öğretim birliği) ilkesini tam ve tavizsiz uygulamak, ikinci adımı, yabancı dili özendirmeye uyarlanmış anlayışı, Türkçe'yi özendirmeye uyarlamaktır. Tahribe mâruz kalan Anadolu kültürünün ayağa kaldırılmasında ilk ve hayatî adımlar bunlardır.
Millî Eğitim politika ve projelerimizin, bu sonucu yaratacak biçimde yeniden düzenlenmesi, bir hayat-memat meselesidir.
Eğitim kurumlarımız, siyasal hesaplarla açılmış birer diploma fabrikası olmaktan kurtarılmadıkça bu ülkeyi çağdaş çizgiye taşıyacak siyasetler üreten insanlara sahip olmamız hayalden öteye geçemez.
Benliğimizi küresel ve genel Batı istilası ile Arapçı kültür istilasının hegemonyasından kurtaracak çareleri bulmak ve uygulamak, ‘Türkiye için siyaset’in temel görevlerinden biridir.
PaylaÅŸ