SEVGİLİ Yılmaz Özdil telefon etti. “Hadi ağabey, güzel bir Agora haberi yapalım” dedi. “Okey” dedim, kalkıp Konak Belediyesi Basın Müdürü Işık Teoman’ın yanına geldim. Az sonra İstanbul’dan gelen Star TV Haber ekibiyle kucaklaştık. Basmane üstünden, ara yollardan doğru Agora’ya..
Sedat Kılıç, Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Haber kameramanı olarak görev yapıyor. Keskin bir gözü var, titiz görüntü çekiyor.
Lokman Dağ ise muhabir.. Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-TV Bölümü mezunu. Doğan Haber Ajansı İzmir Bürosu’nda başarılı muhabirlikten sonra İstanbul’a gitmiş. Kadifekaleli zımba gibi bir genç. Ailesi, hala tepede yaşıyor.
Agora’da uzun bir çalışma yaptık. Agora tarihini anlattım. Daha sonra Başkan Aziz Kocaoğlu da konuştu. Bir kaç gün sonra Star TV Ana Haber’de Nazlı Öztarhan’ın sunduğu programda çok başarılı Agora belgeseli yayınlandı. Ne kadar çok kişi izlemiş programımızı. Türkiye’nin dört köşesinden aradılar (Lokmancığım, Çeşme’den Berber Bülent de izlemiş, sana çok selamı var.)
MAHKUMLAR KAZDI
Agora’yı çocuk yaşımda anamdan dinlerdim. 1950’lerde öğrencilerini tarih gezilerine çıkarır, Agora’ya özel önem verirdi. Oraya gittiğimizde bana, “Dedenin talebelerinin ortaya çıkardığı Agora’yı hadi adımla bakalım” deyip saçlarımı okşardı.
Hikaye kısaca şöyle.. Agora kazılarını 1932’de İzmir Müzesi Müdürü Arkeolog Selahattin Kantar başlattı. Kazılar, ilk dönemlerde İzmir Valisi Kazım Dirik Paşa’nın tahsis ettiği mahkumlarla yürütüldü. Sabah kamyonlarla hapishaneden zincirli alınan mahkumlar kazı yerinde zincirsiz çalıştıktan sonra, yine zincirlenip hapishaneye iade ediliyordu.
“ÜNAL TÜRKEŞ, Muğlalı’dır. Babası, Yerkesik’li öğretmen Hüsnü Türkeş’tir. Aydın ve Muğla liselerinde orta öğrenimini, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesiyle Gazetecilik Enstitüsü’nde yüksek öğrenimini tamamladı.
Mesleğe Muğla basınında başladı, İstanbul basınında devam etti. Türk Dil Kurumu’nun 1965 Basın Dil Yarışması’nda mansiyon kazandı. İstanbul’da okulunun ve Muğla’nın yüksek öğrenim cemiyetlerinde başkanlık yaptı. Muğla toplum yapısıyla ilgili üç kitap yazdı.
Halen Bingöl’de 221. Piyade Alayında Asteğmen rütbesi ile vatani görevini yapmakta olan Ünal Türkeş, evli ve bir kız babasıdır.”
Bu satırları “Kurtuluş Savaşında Muğla” isimli 450 sayfalık dalında tek ve son derece önemli 1973 basımı kitabın arka kapağından aktardım.
ALKIŞLANACAK KİTAP
Ünal Türkeş’in bin bir emekle, çok genç yaşlarında hazırladığı, “Kurtuluş Savaşında Muğla” kitabını, tam 40 yıl evimdeki Kuvayı Milliye Kütüphanemin en özel bölümünde ilk sırada sakladım. Yazarına uzun yıllar boyunca uzaktan hayranlık besledim.
Bir profesörlük tezi kadar sağlam belgelere dayanan bu kitap, Muğla, Milas, Bodrum, Köyceğiz, Marmaris, Datça, Ula, Yatağan, Fethiye civarında oluşan milli mukavemet hareketlerini ayrıntılı biçimde ele aldığı gibi, bölgenin nüfus, sosyal yaşam, tarım, ticaret ve sanayi verileri de gözler önüne seriyordu.
Sosyal yaşamın simgelerinden, daima ilkeli, ahlaklı ve modern.. Herkesin işine, derdine koşan bir gönüllü.. Ailesi için çırpınan bir kadın.. Ve artık o, bir yazar.. Üstelik torununa aşık bir babaanne..
GÜLENGÜL USLU, bir İzmir klasiğidir.. Şehrini, ailesini, semtini ve çevresini ölesiye seven bir hanımefendidir. Sosyal yaşam ve dayanışmanın öncülerinden, modern, ilkeli, ahlaklı bir kadındır. Benim idealizmine hayran olduğum bir arkadaşımdır.
Ama bitmedi.. O, artık okunan, sevilen ve giderek ünlenen bir yazardır. Onunla söyleşi yapmanın vakti çoktan gelip geçmişti.. Bugün bu sevimli ve çalışkan kadını tanıtmaya çalışacağım. Bakın şuraya bir nokta koyuyorum. Eğer canı isterse ve cesaretlenirse, bir Ayşe Kulin, bir İpek Çalışlar, bir Canan Tan gibi ünlü bir romancı da olabilir.. Ne dersin Gülengül?.. Roman yazmayı denemelisin.. Haydi söyleşimize geçelim:
Yazarlık duygusu
?Yazarlık nasıl bir duygu?
?Bir çeşit tiryakilik..Bazen gecenin bir saati yatağımdan fırlayıp aklıma gelenleri yazmaya başlıyorum.. Okul yıllarımda edebiyat dersini çok severdim. Özel Türk Koleji’nde okudum. Şanslı bir kuşaktık. Harika öğretmenlerimiz vardı. Edebiyat öğretmenlerim Çamay Hanım ve Alev Hocamın üzerimde büyük etkisi ve emeği var. 12 yıl önce sevgili Hamdi Türkmen’in bana açtığı yolda Egeli Sabah Gazetesi’nde röportajlara başladım. Marika Corsini ile yaptığım ilk röportajımda, siz bana çok destek vermiştiniz. Ardından İzmir Life dergisinde birkaç yıl köşe yazarlığı yaptım. Sonra, Diva Dergisi yayın hayatına başladı. Orada genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı ve röportajlar gerçekleştirdim. Halen Yeni Asır’da haftanın iki günü köşe yazarlığı ve pazar röportajları gerçekleştiriyorum. Genel yayın yönetmenimiz Şebnem Bursalı’ya ve yazmam konusunda beni destekleyen dostum Şenay Düdek’e teşekkür etmek isterim. Diva’da Reyhan Pastanesi Sohbetleri’nde konuklarımı ağırlıyorum. Her röportajda yeni insanlar tanıyor, her bir konuğumdan ilginç bilgiler ediniyorum. Her seferinde zenginleşerek yoluma devam ediyorum.
İzmir sevgisi
GENÇ politikacıları özendirmek için, geçtiğimiz haftalarda Demokrat Partili 21 yaşındaki delikanlı politikacı Galip Çetin’i gündeme getirmiştik. Yazım yayınlanır yayınlanmaz, yine genç, ama bu kez CHP’li, hem de kadın bir politikacı beni aradı, buldu ve konuştu, “Ben de varım” dedi.
İnanır mısınız, medeni cesaretini takdir ettim. Kendisini araştırdım, söyleşi yaptım.. Sonunda karşıma “Türkiye’nin En Genç Kadın Belediye Meclis Üyesi” çıktı. Üstelik üniversite mezunu, dahası siyaset bilimi konusunda yüksek lisans yapmış..
Aferin dedim. Genç kadınlarımıza örnek olsun. Siyaset sahnesini neden erkeklere terk etmişler ki?. İşte Zekiye kardeşleri bakın neler diyor:
Genç politikacı
? Anlat bakalım kendini?
? 1983 İzmir doğumluyum. Ailemin tek çocuğuyum. Hacı Şakir Eczacıbaşı İlköğretim Okulu, Karataş Lisesi, Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi mezunuyum. Aynı okulda Sosyal Bilimler Enstitüsü’ne bağlı olarak Kamu Yönetimi Bölümü, Siyaset ve Sosyal Bilimler Ana Bilim Dalı’nda yüksek lisans yaptım.. Tezim, “Buca’da Hemşehri Dernekleri’nin Siyasete Etkisinin, 2004-2009 Yerel Seçimleriyle Karşılaştırmalı Analizi” idi, geçtiğimiz Haziran ayında bitirdim..
Üniversitede CHP’ye üye oldum, Buca Gençlik Kolu Başkanlığı yaptım. Buca İlçesi Ana Kademe Yönetimi’ne Eğitim Sekreteri olarak girdim. 2009’da Buca’dan Belediye Meclis üyesi seçildim. 25 yaşında partimizin en genç seçilmişi unvanı ile meclis üyeliği görevine getirildim. Şu anda Divan Katibi’yim. Encümen üyesiyim. Yenigün gazetesinde Cuma günleri köşe yazıyorum.
KARŞIYAKA Belediyesi’nin, ‘Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Sağlıklı Kentler Ağı’na üye kabul edilmesi, biz eski Karşıyakalıları çok mutlu etmiştir. Bu haberi kestim ve Karşıyaka’nın en güzel haberlerinin bulunduğu, tam 40 yıldır düzenlediğim arşiv albümüme özenle yerleştirdim. Biz eski Karşıyakalılar, dünyanın neresinde olursak olalım, beldemizin en tatlı hatıralarını yüreğimizin en nadide köşelerinde saklarken, Yeni Karşıyaka’nın yaşanası bir çağdaş belde olarak, 21. yüzyılda hızla ilerlemesini gönülden arzu ederiz.
“Karşıyaka ve Kaf Sin Kaf Tarihi” ve “Karşıyaka Bir Aşkın Hikayesi” isimli iki cilt halinde beldemizin geçmişini ilk yazan ve gelecek kuşaklara armağan eden bir yazar olarak, bu benim en candan arzumdur. Bu yüzden Karşıyaka Belediyesi’ni, başkanı Cevat Durak’ın şahsında kutlamak şükran borcumuzdur. Belediye meclis üyesi akrabalarım ve candan dostlarım Mehmet Ersoy, Hüseyin Günlü, Ahmet Diker, Talat Karasu’ya da selam olsun.. Sağolsunlar, varolsunlar!..
Latife Hanım Köşkü
Karşıyaka belediye başkanlarından daima tek şey beklemişimdir. “Latife Hanım Köşkü’nü kurtarın, sizden başka bir arzum yok” demişimdir.
Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın vefat ettiği, Ata ile eşi Latife Hanım’ın evlendikten sonra birkaç gün geçirdikleri bu köşk ne yazık ki, 1950’lerden sonra metruk bir halde kendi kaderine terk edilmişti. Bina önünde, “Kurtaracağız, edeceğiz, yapacağız” şeklindeki şovlar ne yazık ki neticeye ulaşmadı, o zamanlar da, “Tutarlı bir niyet göremiyorum” diye yazmıştım. Hatta bir Karşıyaka Belediye Başkanı gazeteye kadar gelerek patronla görüştü ve benim işten atılmamı bile istedi.
Ama onun üzerinden dört belediye başkanı geçti ve sonunda bu yüce görevi yalnızca Cevat Durak başardı. Bugün Latife Hanım Köşkü bir müze halinde, Atatürk’ün, Zübeyde ve Latife hanımların hatıralarını genç kuşaklara yansıtan bir içtenlikli mekan olarak beldeye hizmet etmekte. Alkışımızı esirgemeyelim..
Çağdaş kent
Karşıyaka, artık atılım içinde.. 40 yıldır güdük bir çarpık yapılaşmaya teslim olmuş olan kent, ilerisindeki 30 yılda meyvesini verecek gözle görülür bir atılım içinde.. Cevat Durak belediyesi tarafından sağlıklı kentleşmede, çağdaş yatırımlarda, kültür ve sanat hizmetlerinde cesur atılımlar var. Çok değil, 10 yıl sonra iç kısım semtlerdeki sıkışıklığa rağmen, tanıyamayacağımız bir çağdaş dünya kentiyle karşılaşabiliriz.
Karşıyaka tarihini daha 1985’lerde ilk kez yazan bir yazar olarak, derim ki; “Karşıyaka’mıza hizmet onun evlatlarına yakışır.” Karşıyaka Life Dergisi’nin birinci yaş kutlaması, belediyenin eşsiz ve nefis bir yatırımı olan Bostanlı Tay-Park’ta gerçekleşti. Dünya Sağlık Örgütü’nün Karşıyaka’yı Avrupa Sağlıklı Kentler Ağı’na üye kabul etmesinin büyük sevincini yaşayan Başkan Cevat Durak ile bol bol sohbetimiz oldu. Durak’ı ve Karşıyaka‘ya yaptığı hizmetleri, gelecek yazımda geniş biçimde anlatacağım. Şimdi hemen, o güzel Karşıyaka akşamına geçelim.
Selim Amato
Çok eskiden Kemeraltı Birinci Beyler’e Milli Kütüphane tarafından girdiğinizde, az ilerde solda iki katlı bir eski evin üst katında İzmir Musevi Cemaati’nin sevilen simalarından Doktor Eyüp Amato’nun muayenehanesi vardı. Ciddi görünümü altında binbir muziplik saklayan Eyüp ağabeyimizin muayenehanesinde, İl Kültür Müdür Muavini Selçuk Göksayar’ın da katılımıyla çok matrak öğleden sonra sohbetlerimiz olurdu. Şimdi ikisi de rahmetli olan bu dostlarımı burada sevgiyle anıyorum. Bostanlı Tay-Park’a girince, doğruca Selim Amato’ya koşup sarıldım ve yine sevgili babasını andım. Selim, artık İzmir’imizin önde gelen bir doktorudur, Özel Gazi Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı’dır ve bizim sevimli Karşıyaka-Life dergimizin genel koordinatörüdür. Selim’e, eşi ve kızıyla uzun saadetler dilerim; severim kendisini, babasından yadigardır bana..
Eski dostlar
Derginin çalışkan Yazı İşleri Müdürü Güliz Eğrihancı’nın yüzünü, canlı olarak ilk kez o gece gördüm. Bir yıldır hep telefonla konuştuğumuz bu genç girişimci dostumuzu kutlarım. Yine, eski gazeteci arkadaşlarım Sedat Sözer, Esat Erçetingöz, Ahmet Aydın Akansu, Attila Sertel, sevgili ağabeyim Şenol Çetin’in kayınbiraderi Vehbi Moğol ile karşılaşmak ve kucaklaşmak beni çok sevindirdi. İzmir sembollerinden Şekure Boz ve Hikmet Alcan, Karşıyaka Lisesi’nden Erdal Önal, Mustafa Karluk, Osman Küçükavcı’yla da hasret giderdik. Begüm Ertaş’ın kibar yönetimi altında başlayan gecede Durak’ın, benim ve Türkiye Gazeteciler Federasyonu Başkanı Atila Sertel’in konuşmalarından sonra, orkestra Omniztone’nin müzik ziyafetiyle bu tatlı akşam ilerledi.
Geceye birlikte katıldığım Karşıyaka Belediye Meclisi üyesi can dostum Mehmet Ersoy, Cumhuriyet Mahallesi’nden Bektaşi-Alevi Şairi kardeşim Mutlucan Güvendir, Planlama ve Yönetim Uzmanı Fatoş Tezcan, oluşan ortamdan çok mutlu oldular. Ne yazık ki hasta olan sevgili belediye meclisi üyesi arkadaşımız efeler efesi Ahmet Diker aramızda yoktu. O gece, bana fotoğraf yardımlarını esirgemeyen Esat Erçetingöz, Ahmet Aydın Akansu, Özgür Saldıran ve Vehbi Moğol’a teşekkür ederim.
Karşıyaka her şeye layıktır
Karşıyaka–Life dergisinin birinci kuruluş yıldönümü töreninde bir konuşma yapan Belediye Başkanı Cevat Durak, Karşıyaka’ya hizmetin hiç durmadan devam edeceğini müjdeledi.
ŞAKİR ECZACIBAŞI, bir gün beni aniden aradı..1997 yılının başıydı.. “Saygılarımı ve sevgilerimi sunarım değerli ağabeyim” dedim. Hemen lafa girdi. “Evladım, Allah’ın emri ile kızına talibiz, tamam mı, çabuk cevap ver!” demez mi? Hiç düşünmeden “Verdim gitti..” deyiverdim. “Pat” dedi telefonu kapattı. Donup kalmıştım. Hay Allah.. Nereden nereye? Boğaziçi Üniversitesi mezunu olan ve İstanbul’da bir çocuk yuvasında rehber öğretmen olarak çalışan kızımı, Şakir Eczacıbaşı mı istemişti? Acaba kime?
Düşündüm durdum.. Eczacıbaşı Ailesi’nde bekar delikanlı yoktu ki? Varsa, ben bilmiyordum.. Acaba kime kızımı istemişti Şakir ağabeyim?
Hemen Eczacıbaşı Holding Basın Danışmanı, sevgili dostum Bilgin Peremeci’yi arayıp, konuyu bilip bilmediğini sordum. Yanıtını dün gibi hatırlıyorum:
- Yaşarcığım, Şakir Bey bize değil, bir başkası için aracı oldu. Ama sana söylemeyi unuttu galiba. Dostumuz ve meslekdaşımız olan Bilim İlaç’ın sahibinin oğlu için kızını istiyorlar...”
“Hoppala” deyip, böylece konunun aydınlatılması karşısında şaşırıp kaldım.. Yedi ay sonra, kızımın düğününde onur masamızda Şakir Eczacıbaşı ile yan yana otururken, bu olayı hatırlayıp bol bol gülmüştük..
AĞABEY SEVGİSİ
Şakir Eczacıbaşı’nı bir ağabey gibi sevdim. O da beni sevdi. Çünkü babası Süleyman Ferit Eczacıbaşı’nın yaşam kitabını yazan ve kendisinden koca bir “Aferin” alan yazardım.. Dahası bir “İzmir Çocuğu” olarak kalan Şakir Bey, daima bir “İzmir Çocuğu” olarak kalacak olan beni sevmişti, bu yüzden bana hep “Evladım” derdi.
LÜSTER, bir ileri seramik tekniğidir.. Sözcük ışıltı, parıltı anlamına geliyor. 1200 yıl önce İslam seramikçileri tarafından keşfedilip, Bağdat çıkışlı olarak Kuzey Afrika üzerinden Endülüs Emevileri’nce İtalya ve İspanya’ya geçmiş ve sonra tüm Avrupa’ya yayılmıştır.
Dokuz Eylül Üniversitesi’nin Seferihisar’daki sosyal tesislerinde gerçekleşen, İzmir Uluslararası Seramik Sempozyumu’nun bu yılki konusu “Lüster” üzerinde yoğunlaştı.
Prof. Sevim Çizer’in başkanlığını yaptığı D.E.Ü. Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü’nün Batı Anadolu Seramik Araştırma ve Uygulama Merkezi ile düzenlediği sempozyumun amacı, endüstriyel seramiklerde yaygın kullanılan ve tercih edilen lüsterin, uzman sanatçıların katılacağı workshop çalışması, üniversitenin zengin ve eşsiz seramik koleksiyonuna yeni eserler kazandırmak, konu ile ilgili bir kolokyum ve sergi larak saptandı.
Uluslararası katılımcılar
Sempozyuma ve atölye çalışmalarına Halmos Ferenc (Macaristan), Sandeep Dattatreya Manchekar (Hindistan), Abbas Akbari (İran), Omid Ghajarian (İran), Greg Daly (Avustralya), Ahmet Al Said (Mısır) ve ülkemizden Emel Şölenay, İrem Çalışıcı Pala, Emre Feyzoğlu, Sevim Çizer katıldı.
Kolokyum konuşmacıları arasında Nevcihan Özalp, Dr.Lale Avşar, Yasemin Varol, Prof.Zeynep Mercangöz’ü de zikretmemiz gerekiyor. Bu isimlere ilaveten atölye çalışmalarına 18 sanatçı daha katıldı, içlerinden Yıldız Şima’yi hepimiz tanırız.. Böylece, 16-26 Eylül arasında Seferihisar’da çok ilginç bir atölye çalışması ve kolokyum gerçekleşti. Yarın, İzmir Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nde sempozyum sergisi açılacak.
LÜSTER SÖZLÜĞÜ
¡ Kil: Seramik hamurunun ana maddesi kil, suyla plastiklik kazanıp biçimlendirilebilen, belli ısıda pişirilerek sertlik kazanan doğal bir maddedir.