Beşiktaş’ta 37 sene sonra tekrar şampiyonluk kupasını havaya kaldırdı. Beşiktaş’ın bu şampiyonluğu çok önemli. Bu şampiyonluk sadece Beşiktaş’ı değil Türk basketbolunu da büyüttü. Biz bu başarıda başrolü oynayan Ergin Ataman’ı, Erdoğan Demirören’i ve başta Şeref Yalçın olmak üzere tüm yönetime sadece tebrik değil teşekkür de ediyoruz.
Önümüzdeki yıl bugüne kadar hiç görülmemiş çekişmeli iddialı bir lig bizi bekliyor. Çekişme artık sadece sahada değil tribünlere de sıçradı Beşiktaş taraftarları kısa bir süre önce basketbola sıcak bakmazdı. Çarşı Grubu Akatlar'ı bile doldurmaz iken son maçlarda basketbola ilgileri çok arttı. Oynadıkları her maçta tribünler Beşiktaş taraftarları ile doluydu. Önümüzdeki yıl Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe taraftarları arasında da tribünleri doldurma yarışları başlayacak. Hep söylüyoruz. Türkiye de futbol bütün sporların önünü tıkar.
İlginç bir gelişmeden bahsetmeden geçemeyeceğim. İstanbul’da Yeniköy Spor Kulübü ücretsiz basketbol okulu açmak üzere küçük çocukların basketbol çalışmalarının yanı sıra İngilizce kursları da veriyor. Ama Yeniköy’de basketbol adamları endişeli. Yeterli sayıda katılım olacağından şüphe duyuyorlar. Haklılar da. Çünkü ücretsiz olan bu basketbol sahasında genç çocuklar para ödeyerek sahayı kiralıyor ve futbol oynuyorlar. Basketbolda Beşiktaş taraftarlarının tribünleri doldurmalarını bu futbol egomanyasından kurtulmanın ilk işareti oldu. Artık televizyon kanallarında basket programları artacak. Spor müdürleri basketbola sayfalarında hak ettiği yerleri verecekler.
Önümüzdeki Ankara Olimpiyat Elemeleri’ne bir Türk takımı da katılırsa Türk basketbolu inanılmaz bir patlama yapacak. Özetle basketbolumuz Beşiktaş’tan sonra Ankara’yı bekliyor.
Basketbol güç bir oyunudur ve kuralları çok karışıktır. Mesela basketbolda son zamanlarda gördüğümüz (hayat paylaşınca güzel) sloganının temsilcisidir. Takım sporlarının hepsinde pas uygulaması geçerlidir. Ama basketbolda pas sayısı sınırsızdır. En önemlisi ‘örme’ gibi birçok pozisyonda elinizdeki topu yanınızdaki arkadaşınızın eline verirsiniz. Paslaşma paylaşmayı öğretir. Çocukları egolarından kurtarır ve hayat paylaşınca güzel olur.
6. maçta kenarda Beşiktaş’ı 37 yıl önce şampiyon yapan birbirinden değerli eski basketbolcular vardı. Beşiktaş’ta eski basketbol adamları diğer kulüplerden daha çok biraradalar. Eğer bu grup bir DANIŞMA GRUBU olarak görev yaparsa Beşiktaş basketbolumuzda bir ilke daha imza atar. Çünkü bizim kulüplerimizde göreve gelenler çoğunlukla her şeyi kendileri yapmak eğilimindedirler. Biz her şeyi biliriz anlayışı geçerlidir. Beşiktaş’ın eski basketbolcularından oluşacak danışma grubu gerektiğinde sponsor bile bulur. Final oynayan iki takımımızda da farklı bir görünüm vardı. Beşiktaş Milangaz’da kenarda Türk koç ve sahada çoğunlukla yabancı oyuncu ağırlıktaydı. Anadolu Efes’te ise kenarda yunan koç yetkili iken sahada daha çok Türk oyuncular öne çıkıyorlardı. İki takımda da bu gidişe son vermek gerekmektedir. Beşiktaş kaliteli Türk oyuncu sayısını arttırmalıdır. Aksi takdirde önümüzdeki yıl Eurolig finali gerçekleşemez. Türk çocuğu heyecanlıdır sorumluluk onu gerilime sokar. Bu yüzden sayıları artmalı özgüvenleri gelişmelidir. Çünkü Türk oyuncular olumlu katkı vermeden şampiyonluk gelmez. Beşiktaş’ta Serdar ve Mehmet Yağmur gerilim içinde bekleneni veremezken Anadolu Efes galibiyete yakın takımdı. Bu ikilinin oyun sonlarında özgüven kazanması Beşiktaş’ı şampiyon yaptı bile diyebiliriz. Mehmet Yağmur bu ölü mevsimde şutunu müthiş geliştirirse Beşiktaş’ta kolay gözükmeyen bir yeniliğin öncüsü olabilir. Basketbolumuz çok şey kazanır. Çünkü tüm genç oyuncularda Mehmet Yağmur bu kadar iyi oynuyorsa biz de oynarız anlayışı yerleşebilir. Anadolu Efes’te ise maalesef durum dönüp dolaşıp yabancı koç anlayışına geliyor. Bugünlerde milli takım dahil bir çok kulüp gelecek sezon için yabancı koç arayışları içerisindeler. Bence hepimizin bir mevsimde 3 kupayı kazanan Ergin Ataman örneğini hiç unutmamamız gerek.
Durum şimdi 2–1 ve salı günü oynanacak dördüncü maçın bugüne kadar oynanan maçlardan daha çekişmeli ve daha heyecanlı geçeceği belli oldu.
Anadolu Efes’te özellikle Türk oyuncularda üçüncü maçı kazanmak için büyük cesaret ve heyecan vardı. Sanki kendi aralarında konuşmuş karar vermiş ve yumruk olmuşlardı. Beşiktaş Milangaz’da ise oyuncular nasıl olsa biz galip geliriz fikrine inanmış ve bu inanç onları gevşetmişti. "Biz nasıl olsa oyun sonunda galip geliriz" diye düşündüklerinden Anadolu Efes’in son sekiz dakikada uyguladıkları zone savunmasına karşı etkili olamayıp maçı kaybettiler.
Anadolu Efes artık kendine geldi. Beşiktaş Milangaz ise dördüncü maçta bu gevşekliği tekrarlamayacaktır ve dördüncü maç bu yılın en çekişmeli ve en önemli maçı olacaktır.
Anadolu Efes’te ilk defa Türk oyuncular sorumluluğu yüklendiler; bunun sebebi nedir diye sorarsak cevabını Zouros verdi. Zouros’un, Koordinatör Çetin Yılmaz’ın yaptığı konuşmanın olumlu sonuçlarına teşekkürü ve bu konuşmanın Türk oyunculara ne kadar etkili olduğunu gösteriyordu. Bunun için hep soyunma odasında Türkçe konuşulmasından yanayız. Yabancı dil ile yapılan konuşmalar ve bunun tercümesi gerekli iletişimi oluşturmaz. Görünüşte, iletişim kurulsa bile güven ve inanç başarının temelidir. Yabancı dille bu sağlam temel kolay kolay kurulamaz.
Bugüne kadar oynanan hangi maç için yorumculardan tahminde bulunmaları istense, cevap hemen her maç için 51-49 oluyordu. Ama %51’ bile hangi takımın yeterli olduğunu söyleyemiyorlardı. Tabi tahminde zorlananlar arasında bende vardım ama beni maçların sonucu kadar, hatta daha da fazla ilgilendiren Türk oyuncuların performansları olduğu için yanılgılar beni çok üzmüyor.
Geçen hafta play-off’lar sırasında bizi sevindiren bir olay da değerli basketbol adamı Hurşit Baytok’un yazdığı “MOTION OFFENCE” (hareketli hücum) kitabının piyasaya çıkmasıydı. Ne mutlu bize ki Hurşit Baytok gibi hayatını basketbola adamış kıymetli basketbol adamlarımız var. Motion offence (hareketli hücum) anlayışı Türk basketbolu için en önemli konulardan biri. Eğer biz Türk çocuğunun çok daha iyi oyuncu olmasını istiyorsak Alt yapılarımızda hareketli hücumu temel anlayış olarak seçmeliyiz. Hareketli oyunda, oyuncunun ne yapacağını kendi seçme özgürlüğü vardır. Oyuncu rakip savunmayı okur ve gerekeni yapar. Bizde çoğunlukla kullanılan set oyunu (kurulu düzen) anlayışında ise oyuncu, koçun tebeşirle istediği hareketi yapmak zorundadır. Oyuncu koçun dediğini yapar. Yapmazsa kendini yedek sırasında bulur. Eskiden Türk basketbolunun büyük oyuncu yetiştirme kaynağı Ankara’ydı. Biz İstanbullu koçların başarısı Ankara’da oyuncu transferiyle ölçülürdü. Çünkü Ankara’da oyun anlayışı motion offence, İstanbul’da ise kumandan koçlar ve onların tebeşirleriydi. Sonradan motion offence anlayışı, Ankara’da da set offence’e dönüştü ve o günden beri biz Türkiye’de büyük oyuncu yetiştirmekte zorlanıyoruz. Hurşit Baytok oyunu okuma anlayışını (göz olanı, beyin olacağı görür diye) çok güzel anlatıyor. Bütün basketbol adamlarımızın birlikte tartışıp motion offence’e yeniden öncelik tanımamız şart. Çünkü set offence beyni geliştirmeyi önleyip sadece çizilen oyunları uygulayarak oyuncuları ROBOT HALE GETİRİR. Bu anlayıştan Avrupa’da ilk kurtulan ülke Litvanya oldu. Bizde oyuncuları serbest bırakmalıyız. Motion offence’in başka ismi (free play) serbest oyundur. Çocuklarımızın içlerindeki yeteneklerinin tümünü kullanmalarını istiyorsak onların beyinlerini tebeşirin hegemonyasından kurtarıp, serbest bırakmalıyız.
Play –off maçları takımlar için oyun kurucularının öneminin ne kadar büyük olduğunu gösteren maçlarla doluydu. Beşiktaş Milangaz - Galatasaray Medical Park serisinin sonuna doğru Beşiktaş Milangaz’ın diğer takımlara karşı en bariz üstünlüğü olan Pops Mensah-Bonsu, kenarda fazla kaldığı için beklenen verimi veremiyordu. Onu tekrar ayağa kaldıran Beşiktaş Milangaz’ın oyun kurucusu Carlos Arroyo oldu. Arroyo, son iki maçta bütün dikkatini Pops Mensah-Bonsu’ya smaç vuracağı alley hoop pas vermeye odaklamıştı. Oyun kurucuların görevi yanındaki oyuncuları daha iyi oyuncu yapmak ve onlardan tam verim almayı sağlamaktır. Bonsu için smacın hayati önemi var. Smaç vurduktan sonra özgüveni artıyor ve başa çıkılmaz bir güç oluşturuyor. Son iki maçta Arroyo’nun asistleriyle smaç vurup kendine geldi ve takımını finale taşıdı. Galatasaray Medical Park’ta ise, yanındaki oyuncuları tam verimle oyuna sokma yeteneğine sahip Tutku Açık hiç sahaya çıkmadan kenardan maçları izledi. Aynı olay Anadolu Efes - Banvit serisinde de yaşandı. Banvit’in zaten süper star oyuncusu yok. Banvit’i zirveye taşıyan isimler arasında başta Chuck Davis ve Bayramoviç geliyor. Banvit oyun kurucuları, bu iki oyuncuya özgüven kazandıramadılar ve tam verim alamadılar. Banvit’in oyun kurucularından biri olan Lucas’ın 20 sayısı finale yetmedi. Basketbolda hep söylüyoruz. Savunma her gün daha da GÜÇLENİYOR SALDIRGAN OLUYOR. Eğer biz hücum oyuncularımızı da daha saldırgan yapmazsak yakında maçları izlerken sıkılabiliriz. Basketbolcuların saklayamayacakları tek yetenek iyi şutör olmalarıdır. İyi şutör olduğunuzu saklayamaz, gizleyemezsiniz. Bu yüzdende iyi şutör olduğunuz gün burnunuzun dibinde iyi bir savunmacı bulacağınız kaçınılmaz bir gerçek. Cenk Akyol ve Serkan Erdoğan bu dönemi yaşıyorlar. İkisinin de adam geçme yetenekleri sınırlı. Bu yüzden sıkı saldırgan savunmaları geçip, performanslarını (ÇOK YÖNLÜ OYUNCU) seviyesine çıkaramıyorlar. Genç basketbolcularımızın Cenk Akyol’u izlerken dikkat edecekleri bir yenilik var. O da tek elle hareketle şut. Eskiden JUMP SHOT böyle popüler olmadan, hareketle tek elle şut büyük bir hücum silahıydı ama tek elle şut giderek (GÖZYAŞI DAMLASI) dediğimiz o acayip şuta dönüştü. Halbuki tek elle hareketle şutu atarken duraklama olmadığı için çok ciddi bir hücum silahıdır. Bu silah yeniden kullanıma açılmak üzere olduğunu genç oyuncularımıza hatırlatırız.
Final serisinde yine dar ama derin kadrolu Beşiktaş Milangaz ile geniş kadrolu Anadolu Efes’i izleyeceğiz. Galatasaray Medical Park dar kadrolu Beşiktaş’a karşı baskı yapamayıp, onlara hücumda dinlenme fırsatı tanıdı. Zaman zaman zone savunma uyguladı. Anadolu Efes’in savunma anlayışında ise tam saha pres var. Beşiktaş Milangaz’ın bu güçlüğü aşı p aşamayacağı final serisinin anahtarı olacaktır. Mehmet Yağmur bazen çok iyi oynuyor, bazen de oyundan kayboluyor. Mehmet Yağmur bu serinin belirleyici faktörü olacaktır. Anadolu Efes’te ise Sasha Vujacic’e ihtiyaç var. Bence Sasha Vujacic, iyi savunma yapmadığı için tribüne yollanmasının dersini aldı. Oynayacağı maçlarla artık iyi savunma için ölümüne uğraşacağı büyük bir olasılık.
Son olarak gelelim Fenerbahçe Ülker’e, Aydın Örs olayına. Aydın Örs gibi kolay bulunmayacak basketbol efsanesi tribünde oturuyor ve biz onun yeteneklerinden tecrübesinden istifade edeceğimize onu kaybetmeye uğraşıyoruz. Bunu anlamak mümkün değil. Bugün Türkiye’de Ergin Ataman, Oktay Mahmuti, Orhun Ene gibi koçlara ihtiyaç var. Bu koçların hepsinin temelinde Aydın Örs’ten aldıkları dersler var. Bence yabancı koça meraklı yöneticilerden beklediğimiz son bir şey kaldı. Bugün Avrupa’nın en meşhur koçlarından Obradovic veya Ilkovic’den birini Türkiye’ye getirsinler ve biz Türk koçlarımızın bunlardan bile, kenarda bağırıp çağırmaktan başka öğreneceği bir şeylerin olmadığını son olarak görüp rahatlayalım.
Sevgiler saygılar…
Bu hafta her gün maç var. Bizde maçları merakla izliyoruz. Ligde kalan son takımlar arasında sonuç ne olursa olsun, basketbolumuza en olumlu katkı yapan takımlar arasında Beşiktaş Milangaz ve Banvit var. Ergin Ataman ve Şeref Yalçın gösterdikleri sıcak ilgi ile önce Akatlar’ı şimdi de Sinan Erdem’i doldurdular. Beşiktaş Milangaz, NBA transferleriyle Türk basketbolunun adını Avrupa’da, ABD’de duyurdu. Son maçlarda Beşiktaş’ın yeni başkanı Fikret Orman’ı da tribünlerde heyecanla maçları izlerken görüyoruz. Beşiktaş Milangaz’ın artık Türk basketbolunda en büyük kulüpler arasındaki yeri tartışılmaz. Banvit ise bir kasaba kulübünden, BBL’de iki takım oynatarak tarihe geçti, yeri tartışılmaz.
KADRO GENİŞLİĞİ VE DERİNLİĞİ NEDİR?
Teknik konulara geçersek, final four’da şimdilik en çok zorlanan takım Galatasaray Medical Park. Galatasaray Medical Park’ın bu yıl Euroleague’e katılışı, BBL’nin normal bölümünü lider bitirişi, sarı-kırmızılıların ne kadar başarılı bir mevsim geçirdiklerinin ispatı. Ama play-off’un ilk maçlarında formlarının zirvesinde gözükmüyorlar. Galatasaray Medical Park’ın çok gelişmiş kadrosu var. İlk 12’ye giremeyip, tribünde oturan 2-3 oyuncu bile ligin herhangi bir takımının ilk beşinde oynayacak güçte oyuncular. Ama KADRO GENİŞLİĞİ VE DERİNLİĞİ kavramları birbirinden farklı anlayışlardır. Kadro genişliği birbirine benzer oyunculardan kurulu zengin kadrolara denir. Kadro derinliği ise birbirine benzeyen oyunculardan çok, birbirini görev olarak tamamlayan oyunculara denir. Kadro genişliğinin rotasyonlarda takıma fayda sağlaması, oyunun sonlarında zinde bir beş ile maçları bitirmenizi sağlar. Ama burada, ortada pek kolay gözükmeyen psikolojik faktörlerde devreye girebilir. Basketbolda beyinsel faktör, fiziksel faktöre göre 4’e 1 oranında güçlüdür. Basketbol takımınız birbirine benzeyen oyuculardan kurulu olduğunda, doğal olarak bütün oyuncuların arzuları, heyecanları sahada olmaktır. Yedek sırası onların moralini bozar ve farkında olmadan “BEN NE ZAMAN SAHADA OLACAĞIM” telaşı onların performanslarını sınırlar. Galatasaray Medical Park’ta bu yaşanıyor.ÖZETLE 1+1 HER ZAMAN 2 ETMİYOR.
TÜRKİYE'DE TAM SAHA BASKILI SAVUNMA YERLEŞMEDİ
Galatasaray Medical Park ülkemizde en iyi savunma yapan takım. Ender Arslan bile adamını tutarken saldırıp, tuttuğu adamı rahatsız etme çabası içinde. Hücumda da dikine hareketleri en çok gerçekleştiren takım Galatasaray Medical Park. Eğer oyuncuların set oyunlarında ayak bileklerine bir saat takılıp, o maçta kaç metre kat ettikleri kaydedebilseydi Galatasaray Medical Parklı oyuncuların saatlerindeki rakamlar her takımın göstergelerinden büyük olurdu. Kadro genişliğinin en etkili kullanılacağı yer savunmadır. Siz savunmanızı tam sahaya yayar, oyunu hızlandırırsanız; rakibe hücumda dinlenme imkânı vermezsiniz. Türkiye’de henüz bu TAM SAHA BASKILI SAVUNMA ve hızlı oyun anlayışı yerleşmedi. Rakip takımı tam sahada hırpalamaz, yarı saha savunmasında da rahat oynamasına fırsat tanırsanız, geniş kadronuzdan tam verim alamıyorsunuz demektir. Galatasaray Medical Park, bırakın tam saha saldırmayı, yarı sahada bile uzun süre zone savunma yaptı. Geleceği son maçları izlerken göreceğiz.
BEŞİKTAŞ'IN OYUNCULARININ HEPSİ TECRÜBELİ Beşiktaş Milangaz’da kadro çok sınırlı. 7 kişi ile oynuyorlar. Ama ilk beşte kim oynarsa oynasın, hepsi çok tecrübeli oyuncular. ROTASYON tarzı, oyuncuların ilk beşte uzun süre oynamalarını ve dolayısıyla özgüvenlerini arttırıyor. Bu yüzden hemen her maçta ÖZGÜVEN dolayısıyla (Marcelus Kemp hariç) kendilerinden bekleneni veriyorlar. Az rotasyon, Serhat Çetin ve Mehmet Yağmur’a yarıyor. Onlarda geniş rotasyonları olan takımda veremeyecekleri bir katkıyı, özgüvenleri sayesinde takımlarına veriyorlar. Ama David Hawkins’e özel bir parantez açmak istiyorum. David Hawkins HER EVE LAZIM cinsten komple bir oyuncu. Sayı atıyor, attırıyor, top taşıyor, pres yapıyor, kritik anlarda sayı atma sorumluluğunu yükleniyor. “Eğer David Hawkins, devşirme olup milli takımımızda oynasaydı Avrupa’da her takımı yenerdik” diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz. Beşiktaş Milangaz’ın devşirme oyuncusu Ersin Dağlı da çok faydalı oluyor. Ersin’in en ilginç yanı şut atarken topu ensesinden başlatıyor olması. Ersin’in şut atarkenki resmi (aman sakın böyle atmayın) diye bütün Türkiye’de gençlere dağıtılacak nitelikte. Ama Ersin ensesinden attığı şutları bile sokuyor. Bu da Ersin’in inanılmayacak kadar çok şut atarak, basketbol kaidelerini bozup yinede başarılı olmasının bir ispatı.
ANADOLU EFES SAVUNMADA ÇOK GAYRETLİAnadolu Efes'in başında Yunan koç Ilias Zouros var. Zouros, savunma ağırlıklı bir koç. Onun savunmaya inancının ispatı, çok iyi bir şutör olan NBA oyuncusu Sasha Vujacic’i kadroya almayışı. İyi bir hücum oyuncusu olan ama savunmada yetersiz kalan Vujacic’in kadroya alınmayışı, diğer oyunculara da savunmanın Zouros için ne kadar önemli olduğunun bir göstergesi. Bu yüzden Anadolu Efes savunmada çok gayretli. Tabi Doğuş Balbay’ın ismini de bu savunma gayretine eklemek gerek. Ama biz, Türk çocuğunun şuta ne kadar yetenekli olduğunu söyleyerek yıllarımız geçirdik. Türkiye’de bizi bu konuda ilk şüpheye düşüren oyuncu Doğuş Balbay oldu. Doğuş, şut atamıyor, sokamıyor. Onu tutan oyuncular bütün maç adeta zone savunma yapıyor. Böylece Doğuş, 4 kişi adam adama, 1 kişi zone gibi basketbolda hiç olmayan bir sistemin kurucusu olmak durumunda. Türk basketbolunun Doğuş’un şutunu geliştirmesine çok ihtiyacı var. Doğuş, eğer Cenk Akyol gibi şut atsaydı. Bugün basketbolu nerelerde olurdu bunu düşünmek bile üzücü.
ORHUN ENE YILDIZSIZ TAKIMI ZİRVEYE TAŞIYOR
İsterseniz önce gençlerin Nike turnuvasından başlayalım. Bu turnuvada Efes ve Fenerbahçe, Çin takımı, Yugoslav kökenli takımlardan hemen hepsi, Litvanyalılar ve İspanyollalar vardı. Turnuvayı Litvanyalılar kazandı. Beni en çok şaşırtan şey genç takımlardaki savunma gayreti oldu. Dünya basketbolunda savunma giderek dozunu arttırıyor. İyi hücum oyuncusu olmak, her gün daha güçleşiyor. Genç takımlar adam adama savunma yaptıklarında o kadar çabuk ve saldırgan oynuyorlar ki sahada 6-7 oyuncuyla oynuyorlar izlenimi veriyor. İkili sıkıştırmalar birbirlerini izliyor. Eskiden iyi savunmacı olmak için duruş (stance) yeterliydi. Dizlerinizi kırar, kollarınızı açar ve savunma duruşunu sağlardınız. Buna elleri, kolları harekete geçirip rakip oyuncunun elindeki topu kapmak veya en azından rahatsız etmek eklendi. Gençlerde ise ayaklarda hareket halinde. Oyuncular ayakları üzerinde adeta kükrüyorlar ve hem savunmada hareketleri hızlanıyor hem de daha saldırgan oluyorlar. Bu yüzden de 5 kişi savunma yaparken 7 kişi görüntüsü veriyorlar. Artık tüm oyuncular hücum silahlarını geliştirmek zorunda. Daha çabuk şut atmak, daha çok ve çabuk hareket etmek şart. Daha iyi dribbling yapmazsanız, ikili sıkıştırmalardan çıkamayacaksınız. Bugün iyi dribbling yapmanın göstergesi ikili sıkıştırmalar arasından dribblingle geçmek olarak gösteriliyor. Yakında ikili sıkıştırmalar arasından geçemeyen guard kalmayacak. Kim geçemiyorsa maçları kenardan izlemek zorunda kalacak. Özetle hücum oyuncularının da gelişmesi şart. Yoksa 60 SAYI ATAN TAKIM MAÇLARI KAZANACAK. Bu gerçek yaklaşırken daha iyi oyuncu, büyük oyucu yetiştirmek zorlaşıyor. Türk basketbolu bunu önceden kestirip antrenmanlarını yoğunlaştırıp hızlandırmalıdır.
Anı yaşayın
Basketbolda yeni bir kavram gelişti: “Savunmada başka bir şey düşünmeyip sadece savunmaya odaklanıp O ANI YAŞAMAK” Basketbolun %25 fiziksel, %75 beyinseldir diyenler giderek haklı çıkıyor. Eğer siz takımınız topu kaybettiği anda beyninizi boşaltıp, sadece savunmayı düşünüyorsanız takımlarda yer alabilirsiniz. Hakemlerin kararları, kaçırdığınız faul atışı hala beyninizde ise o anı yaşamıyor, geçmişle uğraşıyorsunuz demektir. Bunlara iyi savunmacı denmiyor. Genç takım koçlarının birçoğu antrenman maçlarında mola alıp, oyuncularına “Eğer bu 24 saniyede sayı yemezseniz. Size ayakkabı hatta elbise alacağız” diyorlar. Tabi savunma oyuncuları da o 24 saniyede coşup, bağırıp, çağırıp, ölümüne savuma yaparken sadece ve sadece o anı yaşayıp sayı yememekten başka bir şey düşünmüyorlar ve korkunç savaşıyorlar. Bu 24 saniye filme alınıp oyunculara nasıl savaştıkları gösteriliyor. “İşte sizden tüm oyun boyunca beklenen oyun budur ANI YAŞAYIP SAVAŞIN bunu bütün oyuna yayın şampiyon olalım” diyorlar.
Son bir notla bu konuyu kapatalım. Genç Çin takımı oyuncuları maç sırasında oyundan çıkarken sahaya dönüp, ellerini kollarını uzatıp eğilerek oyuna hürmetlerini sergiliyorlardı. Bu da onların basketbolu ne kadar sevdiklerinin ve gelişmeye ne kadar kararlı olduklarının bir kanıtı.
Cem'e haksızlık ediliyor
Ben kulüplerimizin iç işlerine karışmayı sevmem ama bazı konulara da değinmeden edemeyeceğim. Galatasaray’da CEM AKDAĞ’A HAKSIZLIK EDİLİYOR. Galatasaray’ın Cem Akdağ’a moral borcu var. Cem, Galatasaray’ın en zor günlerinde sorumluluk alıp, hizmet etti. Cem gibi bilgili, kişilikli koç çok az. Bayan takımı olmasa da Galatasaray kulübü Cem’i danışman olarak veya oyuncu geliştirme koçu yaparak bünyesine katmalıdır.
Gelelim Nihat İziç’e. Nihat’ı maç sırasında seyretmek insanı korkutuyor. Çünkü o hep bağırıyor ve oyuncularını azarlıyor. Ama Tofaş sadece otomobil fabrikası iken onu BASKETBOLCU YETİŞTİRME FABRİKASI yapan Nihat İziç. Ona da haksızlık etmeyelim.
Türk basketbolunun temeline inenler her adımda onun ismine rastlayacaktır. Bugün, ben sadece EFSANE demekle yetiniyorum. Türk basketbolunun gelmiş geçmiş en büyük ismi Ali Uras ağabeyimize tanrıdan rahmet diliyoruz
Play-offlar başladı. Sadece futbolda değil NBA’de de son seri maçları oynanıyor. NBA’de play-offlarda maç kazanılması için 2 şart öne sürülür. Birinci şart, normal ligdeki savunmalardan daha iyisini yapmaktır. İkincisi ise lider vasıflı oyun kurucuların öne çıkması şartıdır. Bu kurallar NBA’de geçerli gibi gözüküyor. Savunmalar çok sertleşti. Oyun kurucular arasında ise San Antonio Spurs’un Fransız oyuncusu Tony Parker daha ilk maçtan itibaren MVP adayı gösteriliyor. Ben bizim genç oyuncularımıza ve genç antrenörlerimize Tony Parker’ı dikkatle izlemelerini öneriyorum. Bizde dribblingle adam geçmek kavramı, yön değiştirmekle sınırlıdır. Parker buna bir yenisi ekledi. Sürat değiştiriyor. Hızla dribbling yaparken aniden duraklıyor, onu tutan adam da yavaşlayınca bir anda hızlanıp adamını geçiyor. Ayrıca vücudunun belden yukarısıyla aldatmalar yapıyor. Adeta futboldaki çalımlara benzeyen feyklerle herkesi geçiyor. Ona ÇİFT SÜRATLİ oyuncu deniyor. Yavaşlamayla, deparı ve bunun tersi deparla, yavaşlamayı birleştirip çift hızlı oyuncu kavramını gerçekleştiriyor.
Daha iyi savunma anlayışını ise SAĞLAM SAVUNMA yerine SALDIRGAN SAVUNMAya geçmekle başlıyor. Siz tuttuğunuz adamın sizi geçmesini önlüyor, o daha topu tutmadan ona saldırıyorsunuz. Top onun elinde silah olmaktan çıkıp, başına dert (problem) oluyor. Bunun için 1’e 1 antrenmanlarda tutuğunuz adamın elindeki topa faul yapmadan kaç kere değdiğiniz sayılıyor. Özetle topu seyretmiyor saldırıyorsunuz. Bu vasfı bizim play-offlarda en iyi gerçekleştiren oyuncu Galatasaray’dan Göksenin Köksal. Onun tuttuğu adam, elindeki topu kaybetmemek için (bu bela da nereden başıma çıktı?) diye düşünmekten hücum gücünü kaybediyor. Beşiktaş Milangaz – Fenerbahçe Ülker maçında da Ömer Onan saldırgan savunmanın temsilcisi oldu ve Beşiktaş Milangaz’ın lideri Carlos Arroyo’ya saldırdı. Uzun süre onun hücum gücünü sınırladı. Carlos Arroyo iyi faul atan bir oyuncu ama Ömer’in saldırganlığında özverisini kaybedip faulleri bile sokamadı. Bir takımın lideri faulleri sokamazsa bu diğer oyunculara da yansır. Bu yüzden Beşiktaş Milangaz bu yılki en kötü faul yüzdesi ile oyunu sürdürdü. Ömer savunmada kazandığı özgüvenle maçın en skorer ismiydi. Ama ondan bütün oyun bunu beklemek yanlış ve haksızlıktı. Spahija onu hiç dinlendirmedi ve Ömer’in faul sayısı arttıkça saldırganlığı azaldı. Rakip takımda ise Ergin Ataman lider Arroyo’yu dinlendirip oyunun sonuna sakladı. Bu taktiğe, şansın da Arroyo’nun yanında oluşu eklenince Arroyo son saniyede attığı 3 sayılık şut ile oyunu uzatmaya taşıdı. Bir lider olarak maçı kazandırdı diyebiliriz. Arroyo, Ömer’in faulleri azken 6 sayı atmıştı ama fauller çoğalınca oyunu 20 sayıda tamamladı.
İyi takım savunmasında ölçü rakibin boyalı alana (3 saniye çizgisinin içine) girmesini azaltmaktır. Basketbolda hücum artık sadece pick and roll oyununa dönüştü. Başka hemen hemen tüm oyunlar önemini kaybetti. Pick and rollün en büyük özelliği hücum oyuncularının rakibin 3 saniye çizgisine girmesi ve smaç fırsatı yaratmasıdır. Ama bu artık yetmiyor. Bugün internette hangi sayfaya girseniz pick and roll savunmasına ait her gün yeni bilgiler ve taktikler vardır. Basketbolda savunmanın özü artık (birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için) sloganıyla özetleniyor. Siz, tuttuğunuz adamla ölümüne savaşarak sizi geçip diğer 4 kişiyi probleme sokmamak için uğraşıyorsunuz. Arkadaki 4 oyuncu ise adeta bir yumruk olup “korkma, geçerse biz varız” diyor. Basketbolda hücumun başarısı artık bu 3 saniye çizgisi etrafında oluşan yumruk şeklindeki savunmayı parçalamaktan geçiyor. Sizler guard olarak pası önünüzdeki forvete verip sahanın aynı köşesine gidiyorsanız, yumruğa teğet geçiyorsunuz demektir. Yumruk, teğet hareketlerle parçalanmaz. Bu yüzden sadece dribblingle adamı geçip yumruğu delmek ve parçalamak yetmiyor. Topu, daha ilk pastan sonra rakip takımın pota dibine topsuz kat eden ve oradan neresi boşsa oraya giden oyunculara ihtiyaç var. Sizi savunan yumruğu topsuz katlarla parçalarsanız rakip takımın savunma gücünü azaltırsınız. Böylece turnike bulmanız kolaylaşır. Yumruk daha sıkıştıkça, köşelerden bulacağınız boş 3 sayılık şut pozisyonlarının sayısı artıyor. Dikine hareketler, paralel yer değiştirmelere karşı yapılan ve adam değiştirerek uygulanan savunmaları geçersiz kılıyor. Bu yüzden bir takımın hücumda kaç kere paralel ve kaç kere dikey topsuz hareket ettiği sayılıyor. Yumruğu parçalayıcı dikine hareketleri daha çok yapan takım maçları kazanıyor.
Çok mutlu ve guruluyuz. Avrupa’da Türk basketbolunun adını tanıtmak ve gücünü kanıtlamak yolunda bir adım daha attık. Hem Ergin Ataman’ı hem de Beşiktaş yönetimini candan kutluyoruz.
Ergin, Beşiktaş’ın başına geçtikten sonra çok önemli katkılar yaptı. Önce, daha ziyade futbola yönelik Beşiktaş yönetimini ve hatta taraftarlarını basketbola yeniden kazandırdı. Akatlar’ı doldurdu. Sonra, Beşiktaş’ı bu yıl Türkiye’de en başarılı takımlardan biri yaptı. Ergin Ataman’ın koçluk kişiliği de çok gelişti. Biz koçlarımızın (ben her şeyi bilirim) anlayışı ve maç sonlarındaki hakemleri ezen ve üzen davranışları yüzünden, genç antrenörlerimize örnek göstereceğimiz model koçlar bulmakta zorlanıyoruz. Ergin burada, hele baba olduktan sonraki tutumuyla, ideal bir örnek olma yolunda ilerliyor. Ergin, sadece Akatlar’ı doldurmakla kalmadı. Macaristan’daki final maçında topladığı heyecanlı taraftarlar sayesinde takıma moral kazandırdı.
Ergin, Allen Iverson ve Deron Williams’ı getirerek Beşiktaş ismini Avrupa’ya, hatta dünyaya tanıttı. Deron Williams gidince Carlos Arroyo’yu bularak oyuncu seçmede ne kadar başarılı olduğunu kanıtladı. Diğer bir transfer Pops Mensah Bonsu oldu. Bonsu eğer Euroleague takımlarımızdan birinde oynasa, yakında başlayacak Sinan Erdem’deki final fourda tartışmasız bir Türk takımı olur ve biz maçları izlerken üzülmezdik. Onun tek talihsizliği, Can Akın’ın sakatlanması oldu ve takımdaki Türk oyuncu sayısı azaldı. Bu gerçeği Macaristan’daki Eurochallenge final fourunda gördük. Beşiktaş oynadığı son iki maçta 64+91= 155 sayı attı. “Bu sayıların kaçını Türkler attı?” diye soracaksanız lütfen sormayın çünkü bu cevap 0 olacaktır. Bütün sayıları yabancı oyuncular attı. Bu da bize Türk basketbolunun iyi, hatta çok iyi Türk oyunculara ne kadar ihtiyacı olduğunu rakamlarla açıkladı. Beşiktaş, son maçta şampiyon olurken takımda uzun süre tek bir Türk oyuncu bile yoktu. Bu durumun Beşiktaş’ın başarısına zarar verdiği söylenemez. Ama artık Ergin Ataman’ı çok önemli bir görev daha bekliyor: Yıldız türk oyuncu yetişmesine katkıda bulunmak.
Çok sayıda iyi basketbolcu yetiştirmenin yolunun teknik kadroya, görevi sadece oyuncuları daha iyi oyuncu yapmak olan (oyuncu geliştirme koçu) anlayışını ve uygulamasını gerçekleştirerek yapılabileceğini uzun süredir tekrarlıyoruz. Ama bunda başarılı olduğumuz söylenemez. Bugün Türkiye’de hemen her takımda asistan koçların görevi, koçun her dediğine evet demek ve taktik tahtasındaki tebeşirleri silmekle sınırlı. Halbuki çok değerli asistan koçlarımız var. Bu gidişe bir son vermeliyiz. Eğer (oyuncu geliştirme koçları) göreve başlarsa çok şey değişecektir. Bu koçların ilk uygulamaları antrenmanları filme almak ve istatistik tutmak olacaktır. Oyuncular, kendilerini ancak antrenmanlarda çekilen filmlerle tanıma fırsatı bulurlar. Maç filmleri yetersizdir. Ayrıca güvenilir bir oyuncun ilk yapacağı iş kendisi için bir not defteri tutmak olacaktır. Bu defterde oyuncunun neleri iyi yapıp, neleri iyi yapmadığı yazılacaktır. Oyuncular daha iyi oyuncu olmaya karar verdikleri gün, iyi yapamadıkları şeyleri rakamlarla geliştirmenin heyecanını yaşayacaklardır.
Konu çok derin ama basit 1-2 örnekle konuşalım. Bir basketbolcunun en önemli silahı beynidir. “Ben iyi savunmacı olacağım” diyen oyuncunun ilk yapacağı şey antrenmanlarda hücumdan geriye dönerken yapacağı depar sayısıdır. Eğer fast-breaklerde depar yapıyor ama geri dönerken aynı deparı yapmıyorsanız iyi savunmacı olamazsınız. Eğer bu oyuncuların antrenmanları filme alınırsa bu ve buna benzer vasıfların kazanılması kaçınılmaz olur. Bir başka örnek, iyi savunmacıların hemen hepsinin dizlerinde top kapmak için balıklama yere atladıklarında aldıkları yaraların izi vardır. Sizin diziniz pırıl pırıl ise tekrar düşünmelisiniz. Basketbolunuzu geliştirmek için en kolay ama çok etkili yollardan biri de televizyonda film izlemektir. Televizyonda film izlemek seyirciler ve oyuncular için çok farklıdır. Eğer siz gözünüzü toptan ayıramıyor hep topu izliyorsanız, sadece iyi bir seyircisiniz demektir. Oyunu izlerken tam sahayı görmeniz gerekirdi. Bunun için ölçü hakemlerdir. Eğer hakemleri sadece faullerde veya tartışmalarda görüyorsanız, iyi bir seyirci olamazsınız. Top elinde olan adamın ne yapacağını önceden tahmin etmek sizin oyunu okuma yeteneğinizi arttırır. İkili oyunlarda içeri kaçmaları önceden tahmin ediyorsanız iyi bir oyuncu olma yolundasınız demektir. Hele NBA maçları seyrederken son zamanlarda moda olan alley-huup pasları vereni ve smaç vuran oyuncuları önceden kestirebiliyorsanız, basketbolu seyrederken bile daha iyi oyuncu oluyorsunuz demektir.
Konu daha iyi anlaşılsın diye bir örnek vereyim. Furkan gelmiş geçmiş en iyi ribaundculardan biri olma yeteneğine sahip. Bu yeteneğin temelinde Furkan’ın her atılan şutta topu havadayken seyretmeyip, harekete geçmesi var. Furkan, top daha arkadaşının elindeyken şut atacağını önceden sezip ribaunda koşan ender oyuncularımızdan biri. Buna topu çembere çarpıp nereye gideceğine dair içgüdüsünü ekleyince, ribaund kralı olma yolunda hep ön sıralarda olacak. Not defterinizde bir antrenman maçında kaç kere box out yapıp sizi tutan rakibin önüne geçtiğinizi de yazabilirsiniz. Bütün bu sayılar eninde sonunda koçunuzun da dikkatini çekecek ve sizin oyunda kalma sürenizi arttıracaktır. İyi bir oyuncu olmanın yolu oyuncunun kendini tanımasıyla başlar. Koç önce bir taktisyendir. Taktik olarak maç kazandırmak hep öndedir. Hatta çoğu zaman koçlar maç kazanma gayesiyle yaşarlar. (Oyuncu geliştirme koçunun) yaşam gayesi ise maç kazanmak değil oyuncu kazandırmaktır. Eğer Ergin Ataman Beşiktaş’ta (oyuncu geliştirme koçu) anlayışını uygulamaya getirirse Türk basketbol tarihinde çok yukarılarda ve çok özel olur.
Biz basketbol adamları, tam bir spor şehri olan Trabzon’un basketbolda birinci lige çıktığında çok sevinmiştik. Trabzonlu gençlerin heyecanlı, iddialı ve yetenekli olduklarını bildiğimiz için, Trabzonspor’un Türk basketboluna büyük katkı yapacağına inanıyorduk. Hala inanıyoruz. Ama bu beklenti yine zamana yayıldı. Trabzon’da basketbolun büyümesi Türk basketbolunun büyümesiyle eş anlamı olacaktır. Bu yüzden biz basketbol adamları olarak Trabzonspor yönetiminden yine çok güçlü bir gayret bekliyoruz. Bu küme düşmeden eğer bir DERS ÇIKARILMIŞSA, Trabzonspor basketbola kaldığı yerden çok yukarıda ve ileride başlayabilir. Takımın başında İNANÇLI, HIRSLI bilgili kendini basketbola adamış koç Halil Üner var. İkinci ligde sadece 1 yabancı oyuncu sahada olabiliyor. Diğeri kenarda oturuyor. Trabzonluların yapacağı şey, çok yetenekli Türk oyuncular yetiştirmek veya transfer etmek olmalıdır. Son Beşiktaş Milangaz maçında tüm Türk oyuncuların attıkları sayıların toplamı, bir tek yabancı oyuncunun sayısı kadardı. Trabzonspor’un takımın temelini oluşturacak Türk oyunculara ihtiyacı var. Bunun için de zamanları var. Biz, Trabzonspor’un çok daha güçlü bir kadroyla yeniden Beko Basketbol Ligi’nde görmek için şimdiden heyecan içindeyiz.
Geçen haftanın en önemli maçlarından diğerin de Olin Edirne başarıya ulaştı ve kümede kaldı. Türk basketbolu Olin gibi sponsorlara, Edirne gibi spor heyecanı yaşayan şehirlere ihtiyacı var. Olin Edirne yönetimini ve koç Gökhan Taştimur’u tebrik ediyoruz.
Diğer bir önemli karşılaşma Fenerbahçe – Anadolu Efes maçını canlı izledik. İki takımın da yabancı koçlarla yönetilmesi maçın önemini arttırmıştı. Bizim yabancı koçlardan öğrenebileceğimiz bir şey var mı konusunu bir kez daha yerinde izledik. Anadolu Efes’in koçu Zouras’ın tipik bir Yugoslav kökenli koç gibi durmadan hakemlere itiraz edip, durmadan bağırıp çağırması beni şaşırttı. Ben, bu kadar bağırıp çağıran koçların sadece Yugoslav kökenli koçlar olduğunu sanırdım. Yanılmışım. Yunan koç Zouras, Spahija ile bağırıp çağırmada rekabet edecek koçlar arasında ilk sırada. Basketbolu seyretmek giderek güçleşiyor. Kenarda hakemin her kararına itiraz eden koçlardan gözünüzü alamıyorsunuz. Bir maçta hakemlere İTİRAZ SAYISI REKORUNDA yabancı koçlarımız sayesinde çok iddialıyız. İş bununla bitmiyor. Koçlardan başlayan isyan, oyunculara da yansıyor. Onlar da hakemlere yaptıkları itirazları, koçlarından aldıkları cesaretle sahada tekrarlıyor. Böylece kargaşa büyüyor. Bu, tabii onların oyun performanslarını düşürüyor. Örneğin Oğuz Savaş’ı ele alalım. Oğuz Savaş yüzü potaya dönük şut atabilen ender pivotlardan biri. Sırtı potaya dönük pivot yetenekleri, Avrupa’da en iyiler arasında. Ama o aleyhine çalınan her karara itiraz edip konsantrasyonunu kaybederek sahadaki etkisini kaybediyor. Olay burada da bitmiyor. Oyuncuların hakemlere durmadan itirazları tribünlere de yansıyor. Tribünlerdeki gençlerimizin bu yüzden basketbol bilgileri, sevgileri gelişmiyor. Sahadaki kargaşaya gösterdikleri reaksiyon ise sadece 3 harflik: YUH. Yuhalamaların sonunda da sahaya atılan yabancı maddeleri görüyoruz. Hakemler de ROBOT DEĞİLLER, kıymetli spor adamları. Onlar da insan. Kendilerine yapılan itirazdan etkileniyorlar. Ve farkında olmadan bir sonraki en küçük harekette faul, steps veya top taşıma çalıp kendilerini haklı çıkarıyorlar. Özetle oyun seyredilmez oluyor. Bu kargaşanın temelinde koçlar var. Koçluk basketbolun en saygı duyulacak görevidir. Onların, saygı kazanmaları için kenardan hakeme itiraza ihtiyaçları yoktur. Hele oyunculara bağırıp çağırmaya hiç yoktur. Oyuncuların koçlarına duydukları SAYGI YOLU, SEVGİDEN GEÇER. Peki hakemlere itiraz eden sadece yabancı koçlar mı? Türk koçlarının içinde de hakeme itiraz eden koç yok mu? diye soruyorsanız haklısınız. Bizim koçlarımız arasında da aynı yolda olanlar mevcut. Ama onlarla Türkçe konuştuğumuz için anlaşma imkanımız var. Üstelik Türk koçların içinde örnek alınacak AYDIN ÖRS gibi kişili koçlar var. Siz, Aydın Örs’ün hakemlere ve oyuncularına sevgi saygı içeren ama disiplinli olan davranışlarını hatırlayın yeter. Genç koçlarımız arasında da saygı ve sevgi dolu davranışlarıyla öne çıkan birçok koç var. Bunların başında giderek olgunlaşan, tecrübe kazanan Orhun Ene’yi sayabiliriz. Genç takım koçlarımız arasında da birçok kaliteli koçlarımız var. Fakat biz bu hakemlere itiraz konusuna bir çare bulamazsak onların da ileride kendilerine yabancı koçları örnek alma ihtimalleri çok yüksek. Anadolu Efes - Fenerbahçe maçında bir kez daha gördük. Tüm genç takım koçlarımızın yabancı koçlardan öğrenebilecekleri tek bir şey var: O da ONLARA BENZEMEMEK onlar gibi olmamak. Bu yüzden başta hakemler sonra tüm basketbol adamları sevgi ve saygıyı basketbol sahasına indirmenin ve tribünlere yaymanın çarelerini aramalıyız. Eğer siz şimdi Orhun Ene’nin yerine milli takıma yeniden Tanjevic geliyor diyorsanız, şimdilik buna cevabım çok kısa olacaktır: BİR BU EKSİKTİ. Tanjevic, Türk basketboluna faydalı oldu. Hep söylüyorum. Tanjevic kenarda bağırıp çağırarak Türk basketbolunda savunmayı uyandırdı, güçlendirdi. Ama Tanjevic’e yeniden sahada sorumluluk vermek çok yanlış olur. Tekrarlıyorum, özellikle milli takım soyunma odalarında TÜRKÇE KONUŞULMALIDIR. Yoksa kısa bir süre sonra sadece Spahija ile değil koçlarla el sıkışacak tek bir hakem hatta oyuncu bile bulamayız.
Sevgiler saygılar…