Ya kampa, ya bizimle birlikte öldürmeye!..

Bütünüyle yok etme!.. Hem insanları, hem yerleşme alanlarını!..

Emir derhal yerine geliyor. Onbin insan öldürülüyor. Yüze yakın yerleşim yeri yakılıyor, yıkılıyor, haritadan siliniyor.

Aradan 60 yıl geçiyor. Şimdi, elini kana bulayan insanlar tek tek ele geçiyor. Onlardan biri de, Çek asıllı Ladislav Niznansky. Bugün 87 yaşında. Ocak ayından beri tutuklu. Mahkemede hesap veriyor. Kendi ülkesini yok etmek, kendi ülkesinin insanlarını öldürmekten yargılanıyor.

*

Hitler’in politikası Drang Nach Osten!.. Yani, doğuya açılmak!.. Önce, Almanya’nın doğusundaki ülkeleri ele geçirmek. İlk planda Çekoslovakya.

1939 Mart’ı. İkinci Dünya Savaşı öncesi. Hitler’in kıtaları Çekoslovakya’ya yürüyor. Savaş değil, sanki hoşgeldin muhabbeti!.. Çünkü, Çek Cumhurbaşkanı Josef Tiso, Hitler’e inanıyor!.. Ülkesini faşist lidere teslim ediyor.

Teslimiyet, beraberinde Çek ayaklanmasını getiriyor. Son derece doğal. Partizanlar köy ve kasabalara yayılıyor. Ülke çapında direnişi örgütlüyor.

1944 yazında partizanlara katılanlardan, ülkesini işgalden korumak üzere, silaha sarılanlardan biri de, Yüzbaşı Ladislav Niznansky. Almanlar’a karşı savaşırken esir düşüyor. İşte, kader ağlarını bu esaretle birlikte örüyor.

*

SS’ler, Niznansky’yi kısa sürede tanıyor. Ve onun hayatını değiştiren öneriyi gecikmeden önüne sürüyor:

‘Ya toplama kampına gidersin ya da bizimle birlikte, bize karşı gelen partizanları öldürürsün!..’

Kendi insanlarını öldürmek!.. Doğduğu ülkeye, birlikte büyüdüğü insanlara ihanet!..

Toplama kampı hiç de iyi bir seçenek değil. Yüzbaşı tereddüt etmiyor. Bu kez, elindeki silahı kendi ailesine, kendi insanlarına çeviriyor.

O günlerin birinde, büyük bir emir veriliyor ona. Partizanların saklandığı üç ayrı köye baskın görevi.

Bugün o baskını yaşamış birçok kişi, ki o zaman çocuk olanlar, bugün 70’li yaşlarda, ifadelerinde onbine yakın insanın öldüğü o olayda sadece Yüzbaşı Niznansky’nin yirmi kişiyi elleriyle öldürdüğüne tanıklık ettiklerini söylüyorlar.

*

Savaş sonrasında Niznansky yakayı ele veriyor. 1946’da Ruslar onu yargılıyor, ama serbest bırakıyor. Dönem, Ruslar’la işbirliği dönemi!.. Bu fırsat kaçmaz!.. Niznansky de, zaten kaçırmıyor.

1962’de ise, çekirge sıçramıyor, Çekler onu gıyabında yargılıyor ve ölüme mahkûm ediyor. Ancak, bu kez de, devreye Amerika giriyor.

Çekirge sıçramıyor, ama Niznansky bir kez daha sıçrıyor. 1960’ların ikinci yarısında, Niznansky bu kez Sovyetler’e karşı Amerikan ajanı!.. Önce, Avusturya’da CIA ile işbirliği, ardından Münih’te komünizm karşıtı propaganda yürüten bir radyonun en hızlı sözcüsü!..

Eh, böyle deneyimli insanlara ihtiyaç var!.. Ne de olsa, soğuk savaş yılları. Hem ajanlık, hem sözcülük. Üstelik, yeni sürprizi, Alman vatandaşı kimliğiyle!.. Tarafları yakından tanıyor. İnsanları, yöntemleri, dosyaları biliyor. Amerika’nın soğuk savaşta tam aradığı tiplerden biri.

*

Ne var ki, öldürülen onbinden geriye kalanlar yaşadıkları korkunç soykırım sahnelerini hiç unutmuyor. Altmış yıldır, ölümle burun buruna olmanın verdiği o dehşet anlarının izlerini hálá taşıyor.

Elinde makineli tüfeğiyle, o mağrur Yüzbaşı’yı, kendi dillerini konuşan, kendilerinden birini unutmaları mümkün mü?.. Avukatı, toplama kampına gönderilmek ya da öldürme emirlerini uygulamak arasındaki seçeneği, koşulların yarattığı zorunlu bir durum olarak savunsa bile, geride kalanlar, onu hiç bir zaman affetmiyor. Peşini hiç bırakmıyor, buluncaya kadar!..

Geçen hafta, o Münih’te mahkemede yeniden yargı önüne çıkıyor.

‘Ya toplama kampına gidersin ya bizimle birlikte öldürürsün!..’ Böylesine korkunç bir tercih, aradan altmış yıl geçse bile, insanın alnından düşmüyor.
Yazarın Tüm Yazıları