Paylaş
Hasar tespitini kim yapıyor?
Tespitten sonra hangi binalara “oturulabilir” izni veriliyor? İzin verilen o binalardan kaçı ikinci depremde yıkılıyor?
Deprem uzmanları “yıkılan binalar hasar görmüş binalar, bu büyüklükte bir depremin can kaybına ve hasara sebep olmaması gerekir” diyor.
Bir başka soru şu. 5.6 şiddetindeki gibi önemli büyüklüğe sahip olmayan bir depremde, dünyada hangi ülkeler bu kadar can kaybı veriyor, bu kadar bina yıkılıyor? 5.6 şiddetindeki deprem nedir ki, bu ölçüde acılar yaşamak zorunda kalıyoruz.
İlk depremin üzerinden bir süre geçiyor, Van Valisi “ağır ve orta hasar olmayan binalarda vatandaşlarımızın evlerini kullanmalarında herhangi bir sorun yoktur, vatandaşlarımızın evlerini kullanmasını istiyoruz” açıklamasını yapıyor. O açıklama halen valiliğin sitesinde var.
Enkaz altından çıkartılan ve kurtarılan her kişi için yaşasın, bayram yapıyoruz. Ya ölenler? Onlar neden ölüyor? Hasar tespitinden.
AFET İŞLERİ
Bir zamanlar Afet İşleri Genel Müdürlüğü var. Depremlerde deneyli, birlikte çalışmış, teknik bilgisi yerinde, donanımı tam bir ekipten oluşuyor.
Bir süre önce üç kurum, Afet İşleri Genel Müdürlüğü, Sivil Savunma ve Acil Durum Genel Müdürlüğü AFAD çatısı altında toplanıyor. Dağınık kalması yerine, birleştirmek mantıklı. Kısa adı AFAD olan Afet ve Acil Durum Yönetimi bu birleşmeden meydana geliyor. AFAD halen vekaleten yönetiliyor, henüz başkanı yok.
Depremi yöneten AFAD. Adı geçen üç kurum arasında ne kadar koordinasyon var? Onlar hangi bilgi ve beceriye sahip? Ne kadar birlikte çalışmışlar? Bu önemli, çünkü hasar tespitini yapmak görevi AFAD’a ait.
AFAD yeni kurulan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bağlı. Bakan Erdoğan Bayraktar başarılı bir TOKİ yöneticisi. Bayraktar TOKİ’yi de devreye sokuyor. TOKİ ve AFAD birlikte çalışıyor.
Böyle bir durumda bütün bu işlerin başında Erdoğan Bayraktar’ın bulunması gerek, ama Van’da üç, beş bakan görev üstleniyor. Bu görev dağılımı çalışmalara güç katıyor mu?
Ben hasar tespiti yapamam, durum tespiti yapıyorum ve yalın sorular soruyorum. Bu sorular doğru mu, yanlış mı, bunu belirlemek için Van’daki ikinci depremin yarattığı enkaza bakmak yetiyor.
Çadır değil, konteynır
36 metrekare genişliğinde, eksi ve artı 50 dereceye dayanıklı, pek çok ihtiyacı karşılayacak konteynırlar depremden zarar gören insanlar için en iyi barınak. Kızılay’ın dağıttığı o çadırlar iyi barınak görevini yerine getirmekten uzak.
Şimdi Van’da ikinci depremden sonra yine çadır gönderiliyor. Oysa, bizim kullandığımız türde çadır devri dünyada çoktan kapanıyor. Ya on kişinin kalabileceği shelterbox denilen ve insana ev duygusu veren çadırlar olacak ya da konteynırlar. Bunları Japonya ve Ukrayna yapıyor. Biz kendimiz de üretebiliriz.
2000’lerin başında devletin elinde 44 bin konteynır var. 2006’dan sonra bunlar dağıtılıyor, daha sonra konteynır yerine ön plana çadır çıkıyor.
Çadırlarda barınmak kolay değil, ayrıca salgın hastalık tehlikesi var.
İnceburun neresi
BERBAT bir yol, oysa ormanlar gökyüzünü kapatıyor, öyle bir doğa harikası. Yolda, tabela var ama, yolu bilmeyenler kolay bulamaz.
Sinop’a bağlı İnceburun yolu. Hamsilos Koyu’nu geçerken sahili vuran dev dalgaların köpükleri neredeyse yola taşıyor. Muhteşem manzaralar. Dalgaların çıkardığı uğultu, insanı köpüklerin içine çekiyor. Hava buz gibi, soğuk insanın iliklerine işliyor.
İnceburun’a gidiyoruz. Orası Türkiye’nin en kuzey noktası. 42. kuzey enlemin geçtiği nokta. En kuzey nokta olduğu için turistik ve coğrafi özellik taşıyor.
Burası İnceburun ancak, Türkiye’nin en kuzey noktası olduğuna ilişkin bir tabela, harita, duyuru v.b. hiç bir şey yok. Sadece bir fener, o da gemilere yol göstersin diye ve fenerdeki bekçinin kulübesi.
Ne olacak, Asya’dan Avrupa’ya geçerken ya da tersi, kırk yıldır köprülerden geçerken kıta değişiyor, kıta, hiç bir iktidar ya da belediye bunu dikkate almıyor da, İnceburun’a mı özen gösterilecek?
Gitsinler Ümit Burnu’nu görsünler Güney Afrika’da, bu işler nasıl oluyor, öğrenmek zor olmasa gerek.
Paylaş