Paylaş
Ömründe görmediği kadar konuk ağırlıyor, görmediği kadar yabancı görüyor, görmediği kadar dünya insanlarıyla tanışıyor. Amerika ve Avrupa’dan akın akın gazeteci Uludere’ye gidiyor. Kameralar, flaşlar, ses kayıtları, röportajlar dizi dizi.
Her kürtaj bir Uludere, o bize göre öyle. Elin oğluna göre, Uludere ya da Roboski etnik katliam örneklerinden biri. Bir zamanlar Avrupa’nın göbeğinde yaşandığı gibi. Adamlar öyle bakıyor, klipler o gözle çekiliyor, haberler o mantıkla servis ediliyor.
Biz vur emrini kimin verdiğine kilitlenmiş beklerken, olaya bir gece ansızın kürtaj karışıyor. Haydi, hep birlikte Uludere geride, kürtaj fersah fersah önde, koşar adım Diyanete.
Bir de Uludere vardı.
ERDOĞAN’I BEKLİYORLAR
İki gün önce Uludere ile konuşuyorum. Orada neler olup bitiyor? Uludere derken, kürtaj karmaşasından haberleri var mı?
Hayır, yok. Oradaki insanların dünyası çok ayrı.
En başta, hükümetin açıkladığı tazminatı almadıklarını söylüyorlar. Almamışlar, çünkü kırgınlıkları çok fazla. Tazminatı alarak, hükümetin karşısına boyunları eğik çıkmak istemiyorlar. Tazminatı, hak olarak değil, kendilerine verilmiş ödün olarak görüyorlar. Bunu da, en azından şimdilik, kabullenmek istemiyorlar.
Tazminattan önce, Tayyip Erdoğan’ın Uludere’ye gelmesini bekliyorlar.
Bir özür olarak. Bir şefkat simgesi olarak.
BASIN OLMASAYDI
Ankara, İstanbul ya da büyük merkezlerde medya yorumu başka, Uludere’de başka.
Türkiye’nin pek çok yerinde bütün fenalıkların anası medya. Başbakanın öfke kaynaklarından biri medya. İkide bir, tasmalısından köşelerdeki ihanetler yuvalarına kadar, vur vur inlesin, halk dinlesin. Uludere insanına göre ise medya çok farklı:
“İyi ki medya var, medya olmasaydı, başımıza çok şey gelirdi, bize medya sahip çıktı”.
Uludere’de yaşayanlar ilgili ilgisiz, bağlantılı bağlantısız, Uludere’nin öze inmeden boş yere konuşulmasından rahatsızlık duyuyor, “yaramıza tuz basıyorlar”.
Hele de, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in “ölmeselerdi kaçakçılıktan yargılanacaklardı” sözü tam yaraya tuz basmak. Onlar yıllardır kaçakçılık yapıyor, geçim kaynakları kaçakçılık. Yıllardan beri ve asıl katliam sonrasında kaçakçılığı büyüklerimiz el birliği ile normal karşılarken, ne değişiyor da kaçakçılık aniden göze batıyor. Uludereli bugün bunu soruyor.
BARZANİ’YE GÜVEN
Kırgınlık yurtlarını terk etmeye uzanır mı? Şu düşünce dikkatimi çekiyor:
“Biz buradan gideceğiz, bize Barzani sahip çıkar”.
Bu duyguyu devletin derhal gidermesi gerek. Tarih yüzlerce yıl “On binlerin Yürüyüşü’ne” tanıklık ediyor. Uludere’de on binler yok ama, yürüyüş sözü hayli yoğun.
Bombalamaya “kim emir verdi” sorusundan kürtaja uzanan geniş halkada Uludere’deki ruh hali unutuluyor, ikinci plana düşüyor.
El oğlunun çektiği klipler, fotoğraflar, gösterdiği ilgi o ruh halini tedavi etmeye yetmiyor.
Gözümüz fetvada
ÜLKEYİ bir heyecan dalgası sarıyor. Herkes nefesini tutmuş, gözünü Diyanet İşlerine dikmiş, bekliyor. Acaba oradan nasıl fetva çıkacak?
Diyanet fetva verecek, hükümet kürtajda ona göre düzenleme yapacak.
Hukuk devletinde bazı işler artık Diyanetin fetvasına göre ayarlanıyor. Bazı düzenlemelerde Din İşleri temel işlev üstleniyor. Baktık ki, fetva kürtajın yasaklanmasını şöyle tanımlıyor, o zaman yasalar ona göre, yok hayır, böyle tanımlıyor, bu durumda yasalar buna göre. İnsan hakları, bilim, uluslararası sözleşmeler, bizim kendi yasalarımız bir yana, fetva öte yana. Fetva hepsinden üstün.
Yedi yıldan nereden nereye? 2005 yılında AB’ye Uyum çerçevesinde pek çok yasal düzenleme içinde Ceza Hukuku da yeniden yazılıyor. Yeni Ceza Hukukuna göre, kürtaj on aya kadar serbest. Bunu düzenleyen yine AKP iktidarı.
Yedi yıl sonra ne AB kalıyor, ne Ceza Hukuku, şimdiki durak fetva.
Paylaş