İtalyanlar, Mussolini ile dalga geçerken, şimdi şarapla dalga geçmeye başlıyor. Onların en önemli ihraç ürünlerinden. İtalya denilince, makarna ile birlikte akla gelen, bir simgeye dönüşen şarap, şimdi bir ulusun kendi kendisiyle dalga geçme kervanına katılıyor.
Ulusal hoşgörü kervanı. Cesaret istiyor. Bu cesaretten kimse yakınmıyor. Kimse eleştirmiyor. Hatta, destek görüyor.
Üretim emri, yüzyıllar sonra Julius Caesar’dan. Aradan yine yüzyıllar geçiyor.
Bu kez emir Mussolini’den.
Şarap. Eski Roma’nın vazgeçilmez eğlencilerine damgasını vuran, değişmez içki.
Daha sonra, yine hayatın çeşitli fırsatlarında oluşan derin bir şarap kültürü. İtalya öncülüğünde dünyaya yayılan alışkanlık.
Bir zamanlar İtalya-Avusturya sınırını çizen Judrio Nehri. O nehir şimdi İtalya topraklarında. Altı, yedi kilometre ilerde, Yugoslavya’dan kopan ülkelerden biri Slovenya sisler içinde.
*
Collio Bölgesi. Lonzano ve Venco tepeleri. Üzüm bağlarının tam ortasındayım. Bağları kuzeyde Alp Dağları’nın kolları koruyor.
Güneyde Adriyatik’ten esen rüzgarlarla, iklim ılımanlaşıyor. Yine de, insanı diri tutan bir rüzgar.
Tarih öncesinden beri, bu topraklarda üzüm yetiştiriliyor, şarap üretiliyor. Üzüm bağları, önce yüksek ağaçlar üzerinde. Sonradan ağaçların boyu kısaltılıyor.
Bize (yedi-sekiz gazeteciye) verilen bilgiye göre, ağaç boyları kısalınca, üzüm üretiminde verimlilik artıyor.
Bunu ilk keşfeden ve o nedenle, "ağaçların boyu kısalacak" emrini veren Caesar.
Tarih öncesinden eski Roma’ya kadar uzanan üzüm üretim tekniği, Caesar’la birlikte değişiyor. Üzümler daha lezzetli, üretim daha verimli.
Şu anda bulunduğumuz üzüm bağlarında dünyanın en ünlü şarapları yapılıyor. Marka adı vermek istemiyorum, ama en ünlü markalar işte bu bağlardaki üzümlerden.
*
Uçsuz bucaksız bir vadi. Her taraf yemyeşil. Çocukluğun saflığı içinde. Uçar gibi bir duygu. Rüzgar ve rüzgar ve rüzgar...
Yeşilliğin ortasında, tepede bir manastır. Hani, manastıra kapanmak deniyor ya, o ádeti yerine getiren bir bina.
Ondan birkaç kilometre ötede, uzaktaki diğer tepede, Ortaçağ’dan kalma bir şato. Barbarlara karşı, ilk savunma kalelerinden biri. Şimdi tatiller ve balayı için kullanılıyor. Her yemek, şarap eşliğinde. Kahvaltıda şampanya.
*
İtalya’daki şarap kültürü, bir devlet politikası. Bir simge. Caesar onun için olaya el atıyor.
Mussolini, İtalyan faşizmini şarapla sevimli kılacağına inanıyor. Ciddi ciddi şarap politikası oluşturuyor. Politika önce üzüm bağlarından geçiyor. Altyapı, şarap mahzenlerinde yerine oturuyor.
Collio Bölgesi’nde yılda 500 bin şişe şarap, mahzenlere yatırılıyor. Isı ve nem, ince teknikle ayarlanıyor. Şarap kaliteye bu mahzenlerde kavuşuyor. Dünyanın en pahalı şarapları.
İtalyanlar, Mussolini ile dalga geçerken, şimdi şarapla dalga geçmeye başlıyor. Onların en önemli ihraç ürünlerinden.
İtalya denilince, makarna ile birlikte akla gelen, bir simgeye dönüşen şarap, şimdi bir ulusun kendi kendisiyle dalga geçme kervanına katılıyor. Ulusal hoşgörü kervanı. Cesaret istiyor. Bu cesaretten kimse yakınmıyor. Kimse eleştirmiyor. Hatta, destek görüyor.
*
Uluslararası bir karikatür yarışması açılıyor. Bu yılın eylül ayında sonuçlanacak yarışma, yaşı 18-35 arasında olan karikatüristler için düzenleniyor.
Sadece İtalyanlar değil, dünyadan her karikatüristin katılabileceği bir yarışma.
Karikatürün şal altındaki konusu, şarapla nasıl dalga geçilir. Yarışmanın başlığı, daha masum. Şarabın ruhu.
Kazanacak olanın ödülü ise, evet bildiniz, şarap. Birinciye 150, ikinciye 100, üçüncüye 50 şişe şarap.
Şarabın ruhunu bilmem, ama üzüm bağlarının ruhunu, geçen hafta birkaç saatliğine doya doya yaşıyorum.
Üzüm bağlarını ve şarap mahzenlerini gezme serüveninde beni en çok etkileyen, kendisiyle dalga geçme kültürü. Yüzüme çarpan rüzgar, o kültür bizde nerede, sorusu.