DEVLET Bakanı Beşir Atalay önünde İngilizce yazılı metni görünce, ‘burada ne yazıyor’ diye, uzmanlara sormadan edemiyor!..
O metinde, ‘Ankara Anlaşması gereğince, Türkiye uyum protokolünü Güney Kıbrıs ile de gerçekleştirme kararındadır’ yazıyor.
AB görüşmelerini tıkayan, Başbakan Erdoğan’ın masadan kalkmasına neden olan, aslında işte bu cümle!.. İlk metinde AB, ‘Türkiye buraya paraf atsın’ diye önerirken, bırakın parafı, onca gürültüden sonra, Türkiye, Devlet Bakanı Atalay’ın kalemiyle bastırıyor anlı şanlı imzayı!..
İnsan ister istemez düşünüyor, madem imzalayacaksın, o zaman bu gürültüye, bu bunalıma, başını böyle derde sokmaya ne gerek var?.. Sonra da, bunu muhteşem bir zafer olarak sunmaya?..
TANIKLAR HUZURUNDA
Buna karşılık, aşılan nokta, bu imzanın Güney Kıbrıs’ı tanımak anlamına gelmediği. Buna da tanıklık eden, AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Rehn ile Hollanda’nın Avrupa’dan sorumlu bakanı.
Oysa, lamı cimi yok, Türkiye bal gibi de, böyle bir taahhüt altına girmek zorunda!.. AB kapısını aralamak istiyorsa, başka çaresi yok!.. Ama, şunu bilmek şart:
Bu AB’nin sadece Türkiye için geçerli bir koşulu değil. Madem ki, 25 ülke ile aynı masaya oturmak istiyorsun, o zaman o ülkelerle arandaki sorunları çözmek zorundasın!..
Türkiye’de iflah olmaz AB karşıtlarının anlamak istemedikleri hayati nokta bu!..
EUROPEAN VOICE
Kıbrıs’la ilgili bu koşul, Ankara’ya aylardır anlatılıyor. O da yetmiyor.
AB’nin bir yayın organı var, European Voice. Aylık bir dergi. Başlığın hemen altında AB’nin bağımsız bakışı yazıyor. Bağımsız ama, AB görüşünü yansıtıyor.
16 Aralık günkü sayısında, yani zirve günü, burada dergi görüşü olarak, bir yazı yayınlanıyor. Başlık şöyle: ‘Görüşmelerden önce Türkiye Güney Kırbıs’ı tanımak zorundadır.’
Yazının en can alıcı cümlesi şu: ‘Tanımak özel bir kriter değildir. Ancak, görüşmelere geçmek için, olmazsa olmaz şartıdır.’
Bütün bunları bile bile!.. Ondan sonra da, paraf yerine, anlı şanlı imza!..
Çankaya kırmızı kuşatmasında
ARASIN mı, aramasın mı?.. Arasa bir türlü, aramasa bir türlü!.. Başbakan Erdoğan Brüksel’de görüşmelerin tıkandığı noktada, Cumhurbaşkanı Sezer’i aramak için, bir ara, böyle bir tereddüt geçiriyor mu?..
Aramasa bile, Erdoğan’ı bu düşünceye iten, Brüksel’e gelmeden önce, Çankaya’daki AB Zirvesi. Hani, o AB için kırmızı çizgilerin belirlendiği zirve. Neler kabul edilebilir, neler edilemez, zirvesi!..
Hükümet o zirveden memnun değil!.. Cumhurbaşkanı değişik konularda elbette AKP’den farklı düşünüyor. Bu çok doğal. Zaman zaman, isabetli kararlar alıyor, AKP’yi frenliyor. İnsan ferahlıyor!..
Ancak, AB konusunda işin özü başka yerde. Sezer’in sözleri tam anlamıyla AB karşıtlarının söylemi!.. AB’ye karşı çıkan MHP’lilerin ve Kemalistlerin sözleriyle birebir örtüşüyor!.. Sezer’in AB’ye bakışı bu.
Bu bakış, Brüksel’e gitmeden önce, Çankaya’daki AB Zirvesi’nde olanca ağırlığı ile kendini hissetiriyor. Başbakan Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün katıldığı Çankaya Zirvesi, kırmızı çizgilerin belirlendiği zirve.
AB, bir Batılaşma projesi. 200 yıllık geçmişi var. 200 yıldır batılılaşma tutkularımızın, hırslarımızın, özlemlerimizin günümüzdeki kurumsal projesi. Mustafa Kemal’in ‘çağdaş uygarlık düzeyi’ dediği hedefin ta kendisi. Bu hedefe ramak kala, ‘benim kırmızı çizgilerim var’ diye, dünyaya ilan etmek, parlak bir politika olmasa gerek!.. Brüksel’deki Kıbrıs bunalımı, bunun örneği.
Bu asla teslimiyet anlamında değil. Elbette, pazarlık var, elbette diplomasi var, ama dünyaya bunu ilan etmeden de, manevra alanlarını belirlemek mümkün.
Çankaya Zirvesi, kırmızı çizgilerle bu fırsatı engelliyor!..