Belgrad EN genç yarışmacı 16 yaşında. Arnavutluk’tan. Sesi ve kendisi güzel bir kız. Zaten bugün finalde.
En dikkat çeken şarkıcılardan birisi Gürcistan’dan. Görme özürlü, sesi güzel, şarkıları da güzel.
Zaten bugün finalde.
Sahneyi, söyledikleri şarkıyla en iyi kullanan Letonya. Korsan kıyafetleri ile söyledikleri şarkı, "we are lords of the sea" çok hareketli. Zaten bugün finalde.
En iyi şarkı içeriği, müziği ile birlikte İzlanda. "I wanna change things, this is my life", ben her şeyi değiştirmek istiyorum, bu benim hayatım, anlamında. Çok etkileyici bir müzik. Zaten bugün finalde.
BELGRAD ARENA
Eurovision elemelerini izliyorum. Belgrad Arena’da.
Bizim de, Mor ve Ötesi grubu ile temsil edildiğimiz, grubun seslendirdiği "Deli" parçasıyla bugün yapılacak finallere katılma hakkı kazandığımız Eurovision elemesi.
Muhteşem bir salon, bir Arena. Baştan sona çelik konstruksiyon. Yerden tavana yüksekliği yüz metreyi aşıyor.
20 bin kişilik.
Stadyum gibi.
Türkiye’de böyle bir arena yok.
Yükseklik ve derinlik, her an değişebilen, oynak sahne, ses ve ışık oyunları eşliğinde, Belgrad Arena’ya sihirli bir cazibe katıyor.
Her şarkıda yerinden hop oturup, hop kalkan 20 bin kişi, ne bir çiçek eziyor ne bir bardak kırıyor.
Birbirine ne bağıran var, ne birbirini iten ya da benzeri.
Garip insanlar.
Bize hiç benzemiyorlar.
KARAGÖZ-HACİVAT
İşte, bizim Mor ve Ötesi grubu sahnede.
Grup iyi, müzik rock ve biz de bugün finalde yarışıyoruz.
Ancak, dikkatimi çeken iki nokta var.
1. Her ülke için Sırplar bir klip hazırlıyorlar.
O ülke sahne alırken, klip sahnenin yanında.
Klipte ülkenin özellikleri var.
Bizimkinde döner kebap var.
Elli yıldır, tanıma ya da tanıtmanın simgesi aynı, döner kebap.
2. Her grup sahnede şarkı söylerken, arkada bir fon var.
Bizdeki fon, Karagöz, Hacivat, Ramazan davulu, semazen ve ne olduğunu anlayamadığım bir garip maske.
Hafif ruhani, mistik bir fon.
43 Avrupa ülkesinin katıldığı bir müzik yarışmasında, hálá mistik hava pompalamak.
Ne sahnedeki Mor ve Ötesi ile ne de seslendirdikleri rock parçasıyla uzak-yakın ilgisi var.
Avrupa’da modern bir yarışma, ama yine Doğulu bir mistisizmden perişan simgeler.
Asıl "dam üstünde saksağan" burada.
KÜLTÜR TEMSİLCİSİ
Eurovision 1956’dan bu yana var.
Almanya, Fransa, İngiltere ve İspanya kurucu üye ve bu organizasyona en çok para harcayan ülkeler olarak, her finale doğrudan katılıyor. Finalin doğrudan katılımcısı, bir önceki yıl Eurovision’da birinci olan ülke.
Bugün o ülke Sırbistan.
Türkiye, Eurovision’a 1975’de katılıyor.
Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında.
O tarihte tartışma akıllara durgunluk veren türde.
İşin içine politika giriyor.
Katılalım, katılmayalım, tartışmaları arasında, Dışişleri resmi görüşünü patlatıyor:
"Katılmayalım, çünkü Türkiye’nin tanıtımı açısından yararlı olmaz."
Sporun ve müziğin ve benzeri yarışmaların tanıtımda ve ülkeleri birbirine yakınlaştırmadaki rolünü bizimkilerin anlaması için yıllar geçiyor.
Bu tür yarışmalarda, burada Belgrad’da görüyorum, ülkeler kendi gruplarının arkasında.
Bizden de, Kültür Bakanlığı Belgrad’a bir temsilci gönderiyor.İyi.
Temsilci ya harcırahı yetmediğinden ya başka nedenle yarışma başlamadan dönüyor.
Kötü.
1975’de Dışişleri açıklamasından bugüne kadar aldığımız rol bu.
Üstelik, birincilik, üçüncülük ve dördüncülüklerimiz var.
MÜZİK VE POLİTİKA
Oylamaları halklar yapıyor.
Yine de politik yakınlık rol oynuyor.
Müzikten etkilenmek, dışlanmak ayrı, ama kulis oylamalarda hareketli.
Geçen yıl yarışmayı kazanan Sırplarla konuşuyorum.
"Parçamız iyi idi, ama iyi de ilişkiler kurmuştuk".
Ben, Belgrad’da bizim kurduğumuz bir ilişkiyi göremiyorum.