Kıbrıs arka bahçe...

LEFKOŞA'da Türk Büyükelçiliği KKTC Parlamentosu'nun tam karşısında. İki binaya bakıyorum.

Kapladığı toprak alanı, bina büyüklüğü ve diğer unsurlar açısından, Türk Büyükelçiliği KKTC Parlamentosu'ndan daha görkemli.

Tarafların siyasal konumunu yansıtan bir gerçeklik!.. Tıpkı, eski Sovyet Bloku'ndaki peyk ülkelerin durumu gibi!.. Sovyetler henüz ayakta ve Orta Avrupa'nın çok sayıdaki ülkesine egemen iken, ‘‘ben sizin ağabeyinizim’’ dedirten, o ülkelerdeki Sovyet Büyükelçilik binaları gibi!..

Kıbrıs hálá Türkiye'den her yıl 250 milyon dolar yardım alıyor. 2004 bütçesi için, daha fazla para istiyor. Ama, AKP yönetimi bütçenin yine yüzde 12'sini veriyor. Eskisi gibi.

GENERAL YOK

Her yıl para istedin mi, bağımlılığın sürüyor!.. Arka bahçe vaziyeti perçinleniyor.

Türkiye de bunu istismar ölçüsünde, kullanıyor. Örneğin, Kıbrıs polisi, hatta itfaiyesi oradaki Türk Barış Gücü'ne bağlı. Kıbrıs'ta hiçbir albay general olamıyor!.. Kıbrıs Merkez Bankası Başkanı'nı Ankara tayin ediyor. Kıbrıs'taki KİT'lerin yönetim kurullarının yarıdan fazlası, yine Ankara tayinlerine bağlı. KKTC, ne devlet ama!..

Eğer, Kıbrıs'ta bir çözüm olmazsa, muhalefet, Denktaş'ın KKTC'yi Türkiye'ye bağlamasından, eski deyimle, ilhakından kaygılı. O nedenle, çözüm en temel kavramların başında geliyor. Hatta, bunun için yeni partiler kuruluyor. Çözüm ve AB Partisi, bunların en tazesi.

FARKLI İDEOLOJİLER

Ya da üç parti, yeni bir başlık altında Barış ve Demokrasi Hareketi adıyla bir araya geliyor. Hareketin başını Mustafa Akıncı çekiyor. Ve ortaya ilginç bir fotoğraf çıkıyor. Çözümden yana olanlarla olmayanların mücadelesi. Seçimin özeti bu fotoğraf.

Ancak, çözümden yana olanların kendi aralarında ideolojik farklılıklar eksik değil. Örneğin, Mehmet Ali Talat'ın CTP'si solda. Hatta, parti yönetiminde kendini Marksist, Leninist olarak tanımlayanlar var. Bence, sakıncası yok!.. Ama, gönülleri AB'de. Yani, serbest pazar ekonomisinde!..

Buna karşılık, baştan sona liberal ideolojiyi savunan partiler var. Bu iki karşıt grup, çözümde buluşuyor.

14 Aralık seçimleri sadece Kıbrıs'ın değil, Türkiye'nin de kaderini belirlemeye aday. 2004, AB ve Kıbrıs yılı. Türkiye'nin geleceğini çizecek bir yıl.

Annan'a hayır, ya 1964?

DENKTAŞ ve Eroğlu, Annan Planı'na karşı ve çözüm istemiyor. Olabilir!..

Ancak, biraz geriye gidince, ortaya başka ilginç bilgiler çıkıyor. Örneğin, daha 1964'te İsmet Paşa ile Fazıl Küçük tarafından BM'ye önerilen ve Denktaş'ın da destek verdiği bir paket var.

İki devlet, ikisi de kurucu. Merkezi devletin yapısı, yetkileri, Meclis ve Senato. Mal ve mülkiyet konuları, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve diğer hükümler, bugünkü Annan Planı ile büyük benzerlikler taşıyor. Yani, Annan Planı için pekala masaya oturmak mümkün.

O tarihte, bu paketi imzalayan Denktaş, bugün Annan Planı'na karşı!.. Kıbrıs'ı kaptırmam, diyor!..

85-86 BENZERLİKLERİ

1964'te paket suya düşüyor. Kıbrıs'ta paketten bol ne var?..

Örneğin, 1985-86'da bu kez, dönemin B.M. Genel Sekreteri Perez De Cuellar'a sunulan öneriler var. Sunan Denktaş. Şimdi şiddetle karşı çıktığı yüzde 29'luk toprak ve ikili devlet, yine o planda yer alıyor.

Bütün bunlar Başbakan Erdoğan'a muhalefet tarafından anlatılıyor. Erdoğan dinlemekle yetiyor. Şaşkınlıkla!..

Şurası kesin. Artık ok yaydan fırlamış durumda. Kıbrıs'ta seçimi kim kazanırsa kazansın, statükonun sürmesi çok güç.

Türkiye, AB üyeliğini Kıbrıs pazarlığına bağlamak istiyor. Ama, AB'nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Verheugen Türkiye'nin o kozunu elinden alıyor. Ankara, Denktaş'la birlikte, bu kozda ısrarlı. Yani, çıkmaz sokak!

Çözümsüzlükte ısrar, Türkleri de, Kıbrıslılar'ı da, Avrupa'yı da, ABD'yi de bıktırıyor!.. Asıl önemlisi, geleceğimizi tehlikeye atıyor!..
Yazarın Tüm Yazıları