AKSİ ne görülüyor, ne duyuluyor. 1960’dan bu yana, bu böyle. Elli yıldır, İstanbul’da iki kez üst üste seçim kazanan, iki kez üst üste belediye başkanlığı yapan hiç kimse yok.
27 Mayıs 1960 sonrasında üçü asker, biri sivil dört belediye başkanı atanıyor. İhtilal var, seçim yok, atama var. Sırayla:
Orgeneral Refik Tulga, Albay Şefik Erensü, Albay Turan Ertuğ. Sivil kökenli Necdet Uğur.
94’te Tayyip Erdoğan’ın rakibi, CHP adayı Ertuğrul Günay. Şimdi AKP’li ve Kültür ve Turizm Bakanı olan Ertuğrul Günay. Hayat böyle. Günay ancak yüzde bir nokta dört oy alabiliyor.
Şimdi Topbaş AKP’den yine aday. Bu bir ilk. Karşısındaki güçlü rakip CHP’den Kemal Kılıçdaroğlu.
İstanbul’u on beş yıldır RP, FP, AKP aynı ve aynı kökenden gelen partiler yönetiyor.
Bu partiler oylarını on beş yıldır, bir zamanlar sosyal demokratların kalesi olan varoşlardan alıyor. Dinci partiler varoşları teslim alıyor. Bu işin sırrı var.
Örgüt ve çalışmak, örgütlü çalışmak ve bire bir halkla buluşmak.
Varoşları ele geçirmek çalışması 1995-97 arasında başlıyor. Tayyip Erdoğan döneminde. Bakın nasıl çalışıyorlar:
"İki yılda partiye iki yüz binden fazla üye kaydediliyor. 3 bin 465 seminer, 1572 konferans, 1564 video gösterisi düzenleniyor." (Ali Eşref Turan, Türkiye’de Yerel Seçimler, s.306).
YÜZ YÜZE
O dönemde örgütlü çalışmanın çok daha çarpıcı bir yönü var.
"Evlere düzenlenen sohbet sayısı 14.231, doğum ziyareti 3.740, taziye ziyareti 4.215, evlilik töreni 2.656, çay sohbeti 18.628, piknik 310 kez, sinema 210 kez, 75 kermes, ayrıca beceri kursları, okul, hastane ve esnaf ziyaretleri". (a.g.k., aynı yerde).
İyi günde de, kötü günde de, belediye halkın yanında. Bilanço müthiş.
"Bu ve benzeri faaliyetler sonucu, İstanbul’da belediye bir milyon 226 bin 575 kişiye ulaşıyor, birebir, yüz yüze". (a.g.k., aynı yerde).
İstanbul’da varoşlara temel böyle atılıyor. Bu faaliyetler hiçbir zaman eksilmiyor, tersine çeşitli biçimde hızlanıyor.
SANDIĞA GÖTÜRMEK
İstanbul’u şimdi AKP’den almak için tek yol var. Reçete ortada.
Gidilebildiği kadar, tek tek insanlara gidilecek, ulaşılabildiği kadar, birebir insanlara anlatılacak. Yüz yüze, örgütle ve örgütlü olarak.
Yoksa, iki TV kanalında üç laf, üç-beş gazetede sekiz-on cümle ile seçim kazanmak mümkün değil. Elbette medya da, kitlesel ulaşımın parçası. Ama, seçim kazanmak yüz yüze ve birebir görüşmekten geçiyor.
Kılıçdaroğlu’nun bir şansı daha var. İstanbul’da 2004’te AKP ile CHP arasında 700 bin fark var. Ama:
İki milyon seçmen sandığa gitmiyor. CHP’nin görevi iki milyon seçmenin hiç olmazsa yarısını sandığa götürmekten geçiyor.
Gitmeyenler AKP’li değil. AKP’liler gidiyor ve oylarını kullanıyor.
Ben CHP İstanbul Örgütünü burada göreceğim. Çok şişirilen il başkanı Gürsel Tekin’in boyunu, bosunu burada göreceğim.
Sandık başına çekilecek her oy, gerçekte CHP’ye bir oy.
Araştırma diye buna derim
YEREL seçimler üzerinde düşünmek, konuşmak, bilgi edinmek için müthiş bir kitap var.
Araştırmacı Ali Eşref Turan’ın yazdığı Türkiye’de Yerel Seçimler kitabı, bu konuda tam başucu niteliğinde. Geçen yıl yayınlanan kitap, 1923’ten bu yana bütün belediye seçimleri, ilgili yasalar, seçim sonuçları, başkanlar, çeşitli iktidarların belediyelerle ilgili aldıkları kararlar ve değişik analizleri içeriyor. Hepsi hap gibi elinizin altında. Yerel yönetimlerle ilgili, ne ararsanız var.