EVCİLİK, çelik çomak, saklambaç, seksek, yok bu hafta biz başka bir oyun oynayalım.
Hükümet bugün memur sendikalarıyla masaya tekrar oturuyor. 28 Ağustos’ta da, memurlara verilecek mali ve sosyal haklar görüşülecek.
Bunlardan önce bir başka soru var.
Hükümet ya da hükümete yakın bürokrasi memur sendikalarını referandum öncesinde “evet” demeye zorluyor mu, bu yönde doğrudan ya da dolaylı baskı yapıyor mu?
Geçen hafta KESK Başkanı Sami Evren’in baskı yapıldığına ilişkin sözleri var. Baskı iddiasında adı geçenlerden biri de, Kamu İşveren Kurulu üyesi Adnan Çiçek.
EVREN-ÇİÇEK TARTIŞMASI
KESK’in önerisi var. “Görüşmeleri referandum sonrasında bırakalım”. Bugünkü koşullarda makul bir öneri.
Bu noktada, farklı anlamaya yol açmış olan Adnan Çiçek’in sözleri var. Geçen gün beni arayan Adnan Çiçek şöyle diyor:
“Tutanaklarda var, benim toplantıda söylediğim aynen şu. Referandumda evet de çıksa, hayır da çıksa, hukuken sakınca var.
Hayır çıkarsa, toplu sözleşme yapamayız, Anayasal engel var. Evet çıkarsa, uygulama yasalarının çıkmasını beklemek gerekir.”
Şimdiki Anayasada memurlara toplu sözleşme hakkı yok. Hayır çıkarsa, şimdiki durum devam edecek, Anayasa toplu sözleşmeye engel. Evet çıkarsa, bir dizi uygulama yasasının çıkması gerek.
Adnan Çiçek toplantıda devam ediyor:
“Toplu sözleşme için Anayasanın değişmesi gerekir.”
Değişmesi için evet çıkması şart. Bu mantıktan hareketle, bu son cümleyi KESK Başkanı Evren “bize evet için baskı yapılıyor” biçiminde yorumluyor. Oysa, Çiçek’in altını çizdiği nokta, hukuki durum.
BAKANIN EĞİLİMİ
O hukuki durum işin püf noktası. Farklı anlamaya yol açıyor ama, ince nokta orası.
Doğru olan, toplu sözleşme için referandum sonrasını beklemek gerek. Evet de çıksa, hayır da çıksa, durumun hukuken netleşmesi gerek.
Dolayısıyla, KESK’in önerisi yerinde. Zaten konunun sorumlusu Devlet Bakanı Hayati Yazıcı da benzer eğilimde.
Memurları küstürmemek için, hükümet bir süre daha toplu görüşmecilik oynayabilir. Ama, mantık beklemenin daha doğru olduğunu gösteriyor.
BDP kötü oynuyor
BDP referandumu boykot edeceğini söylüyor.
Ama, Diyarbakır toplantısı sonrasında BDP eş başkanı Selahattin Demirtaş, istekleri AKP tarafından yerine getirildiği takdirde, “boykottan vazgeçeriz” diyor.
Referandumu boykot etmek, aslında AKP’ye yarıyor. Gerçi, “evet” demiyor ama, “hayır” demediği sürece, sadece oylamaya katılım oranı düşüyor. Kaldı ki, Demirtaş ve BDP istediği kadar referandum üzerinden kendine göre siyaset yapsın, Kürtlerde “evet” giderek ağırlık kazanıyor.
Bunun ötesinde, boykotun anlamı ne? Boykot ne ifade ediyor? Neyi amaçlıyor? Neye hizmet ediyor? Saçma sapan bir şey.
BDP anayasaya karşı ise, boykot ne demek, lafı dolaştırmaya gerek yok, “hayır” der. Yok, karşı değil ise, “evet” der, olup biter.
Bir söylediği ötekini tutmuyor, BDP kimseye güven vermiyor.
CHP İstanbul’da üç ayrı yerde
ÇAĞLAYAN’da toplanan kalabalıktan çok memnun kalan Kemal Kılıçdaroğlu, miting sonrasında İstanbul İl Başkanı Berhan Şimşek’e “çak” diyor.
CHP Ecevit’li yıllardan bu yana, İstanbul’da ilk kez bu kadar büyük bir kalabalık topluyor. Otuz yılı aşkın süre sonra.
Kılıçdaroğlu 5 Eylül’de yeniden İstanbul’da. Aynı gün, üç ayrı yerde Kartal, Gaziosmanpaşa ve Bağcılar’da konuşmak üzere.
Danışmanın itirafı
YALÇIN Akdoğan, sıradan bir AKP milletvekili değil. Tayyip Erdoğan’ın kara kutusu.
AKP’yi destekleyen Star Gazetesi’ndeki yazıları bir yana, yaşanan iç ve dış olaylarla ilgili günlük tuttuğu öne sürülüyor. Erdoğan’ın hep yanı başında, çok şey bilen adam.
İki gün önce Star’da PKK ile ilgili bir yazı yazıyor. Yazıda şöyle diyor:
“Hükümetin PKK gibi bir terör örgütü ile müzakere etmesi söz konusu değildir. Elbette devletin kuruluşlarının cezaevinde kalan bir mahkumla ister istemez diyaloğu olacaktır”.
Müzakere değilmiş diyalogmuş. Güzel Türkçemize katkı niteliğinde. İşin özünde Akdoğan, Apo ile görüşüldüğünü itiraf ediyor. Zaten “biz pazarlık ettik” diyecek hali yok.
İyi de, PKK ile görüşüldüğü söylendiğinde, Başbakan küplere biniyor, herkesi hesap vermeye çağırıyor, demediğini bırakmıyor, tehditlerine yenilerini ekliyor.
Bu durumda danışmanın suyu kaynar mı, kaynamaz mı? Erdoğan danışmanına “one minute” der mi, demez mi? Yoksa, danışıklı bir vaziyet mi? Anlayan beri gelsin.