TAHLİYE talebinin her geri çevrilmesinden sonra, Ergenekon tutuklusu Prof. Dr. Mehmet Haberal istemini reddeden yargıç ya da yargıçlar aleyhine iki girişimde bulunuyor.
Bir, ceza davası açmak için HSYK’na başvuruyor. İki, doğrudan tazminat davası açıyor.
Türkiye bugünlerde tarihiyle yüzleşiyor. 12 Eylül’den tutun da, geride kalmış ölümlere, ihmallere, cinayetlere, idamlara, insan hakkı ihlallerine, cezaevi uygulamalarına kadar çeşitli dosyalar tozlu raflardan indiriliyor. Onlarla ilgili diziler, filmler çevriliyor, romanlar yazılıyor.
Eminim ilerde bir gün de, Ergenekon için roman yazılacak, belki halen yazılıyor olabilir, filmi çevrilecek. Her yönüyle.
Bin türlü konusu, tutukluların kimlikleri, tutuklu yakınları, davanın seyri, iddianamenin içeriği, avukatlar ile davaya bakan yargıç ve savcıların kimlikleri, cezaevinde yaşananlar dahil olmak üzere.
ONUR ÖDÜLÜ
O roman ya da filmde dava sırasında dışarıda neler yaşandı faslı yer alacağı zaman, hemen bugünden bir örnek var.
Amerikan Cerrahlar Birliği Prof. Dr. Mehmet Haberal’ı onursal üyeliğe layık görüyor. Onu tanıtırken, “ünlü bir cerrah ve hayırsever” ifadelerini kullanıyor. 25’ten fazla aldığı ulusal ve uluslararası ödüllere bir yenisi ekleniyor.
“Ünlü ve hayırsever cerrah” şu sıralarda hakkını aramakla meşgul. Arka arkaya davalar açıyor.
Daha önce yargıçlar hakkında açtığı tazminat davasını kazanıyor. O dava Yargıtay’a gidiyor, Hukuk Genel Kurulundan sonuç bekleniyor.
Ondan ayrı olarak:
Haberal otuzdan fazla dava açıyor. Tahliye talebini reddeden yargıçlar aleyhine beş, on ve yirmi bin liralık tazminat davaları.
Hukuken bu tür davaları hemen açmak mümkün.
Bundan ayrı olarak:
Aynı yargıçlar aleyhine ceza davası açabilmek için HSYK’a başvuruyor, ceza davası için HSYK’nın izni gerek.
DİSKETLER HÂLÂ POLİSTE
Haberal müthiş bir hukuk savaşı veriyor.
Bir de, polisler hakkında suç duyurusunda bulunuyor, İçişleri Bakanlığı’na başvuruyor.
Polisler, çünkü:
Gözaltına alındığında, polis hastanede, evinde, üniversitede yaptığı aramalarda çok sayıda diskete el koyuyor. Onların Haberal ile ilgisi yok. Aradan once zaman geçmesine rağmen, disketler hala poliste. Haberal “polisin aramasını haksız ve geniş tuttuğu” gerekçesiyle, polisler hakkında da suç duyurusunda bulunuyor.
Sadece Haberal değil, Ergenekon’da her bir zanlı ayrı bir roman.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül “tutukluluk fiili cezaya dönüştü” diyerek, itirazını kamu oyu ile paylaşıyor. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç benzer tepkide.
Ergenekon üçüncü yılını doldurmak üzere.
Hilmioğlu’na iki hayati rapor
ERGENEKON tutuklularından biri de, Malatya Üniversitesi eski rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu.
Hilmioğlu’na ileri derecede siroz tanısı konuyor. Hastalığın ardından Cerrahpaşa Hastanesi tarafından verilen iki raporda, “Cezaevi koşullarında bu hastalık kansere dönüşür” deniyor.
Prof. Hilmioğlu buna rağmen, hâlâ cezaevinde.
Borsa ve altın keyfini çıkarıyor
SICAK para Türkiye’de en neşeli günlerini yaşıyor. Dolar 1.40’larda sürünürken, sıcak para sahipleri artık kimlerse, hepimizin sırtından ceplerini doldurmakla meşgul.
Borsa ve altın başını almış gidiyor. Dolar düşerse, borsa ve altın yükseliyor, kural bu.
Doların düşmesi ihracatı vuruyor, ihracatçılar kan ağlıyor. Birinci derecede ihracatı düşünen Devlet Bakanı Zafer Çağlayan doların düşmesini kaygıyla izliyor.
Karin aklını kaçırmış
İSVEÇ’te yeni kabine açıklanıyor. O açıklamayla birlikte, İsveç devlet televizyonunda haber ve program sunuculuğu yapan Karin Hübinette görevinden istifa ediyor. Diyor ki:
“Kız kardeşim kabinede bakan oldu, benim sunuculuk yapmam, tarafsızlık ilkesine aykırı düşer”.
Bu Karin aklını kaçırmış galiba. Belli ki, dünyadan haberi yok. Gelsin Türkiye’ye, kardeşi bakan olsun, sunuculukta en kral programlar ona verilir, sunuculuktan genel müdürlüğe, oradan müsteşarlığa emin adımlarla yürür. Eğer sunucu değilse, anında sunucu olur, ona bütün yollar açılır.
Türkiye dünyanın 17. büyük ekonomisine sahip olduğuna göre, İsveç gibi bir ülkeyle arasında o kadar uygarlık farkı olacak.