Paylaş
Goethe dünya edebiyatının zirvesindeki isimlerden biri. Göbbels “propaganda” ustalarından, Hitler’e ve faşizme katkısı yüzlerce kitaba, hala filmlere konu oluyor. Silivri’de tutuklu Mustafa Balbay dün kendisini ziyaret eden SPD Alman milletvekiline, onun en iyi anlayacağı dille konuşuyor, Goethe ve Göbbels’ten aktarmalarla.
SPD Dışişleri Sözcüsü Rolf Mützenich ve Alman Göçmen Meclisleri Birliği Başkanı Tayfun Keltek, CHP milletvekilleri Atilla Kart ve Faruk Loğoğlu ile birlikte CHP milletvkilleri Balbay ile Mehmet Haberal’ı ziyaret ediyor.
İSYANA ALMAN KATKISI
Balbay önce insani duygularını Goethe diliyle aktarıyor, “acıyı yaşamak ayrı bir eğitimdir”. Sonra ekliyor, “ben şimdi bu dönemi yaşıyorum. Silivri benim için ikinci üniversite oldu”.
Tutukluluğunun siyasi yönünü anlatırken, aktarma Göbbels’ten:
“Öyle bir yalan söyleyeceksiniz ki, herkes inanacak, herkes, ortada bir şey olmasa, tutukluluk olur mu, diyecek”.
Balbay Göbbels’den Türkiye’ye geliyor. “Türkiye’de bu yaşanıyor. Ben beş kişi ötemde Danıştay katil zanlısı ile geride Cumhuriyet’e bomba atan zanlı ile birlikte yargılanıyorum”.
Mehmet Haberal genel görünümü vurguluyor, “ben bu hali ülkeme yakıştıramıyorum” diyor, varolan durum ile demokrasi arasındaki çelişkiye dikkat çekiyor.
Atilla Kart AKP’yi şaşırtacak bir gözlemde bulunuyor: “1960’da, 27 Mayıs sonrasında Türkiye hukuk cinayetleri yaşadı. Ondan ders almak varken, elli yıl sonra, hukuk cinayetleri devlet eliyle, intikam duygularıyla işleniyor.”
AB-TÜRKİYE FARKI
SPD milletvekili Mützenich gördüklerinden çok etkileniyor:
“Yaşadıkları zor koşullara rağmen, Balbay ve Haberal kendi durumlarını anlatmadı. Bununla birlikte, ben burada Türkiye ile AB hukuk normları arasındaki farkı gördüm. Bunları kabul etmek mümkün değil. Biz bunu SPD olarak AB’ye ve Avrupa Parlamentosu’na götüreceğiz, Avrupa’ya anlatacağız”.
SPD milletvekilinin bu sözlerini duyunca, bir an için, otuz yıl geriye gidiyorum, 12 Eylül askeri darbe dönemine. O sırada Ankara Cumhuriyet Temsilcisiyim. O tarihte de, yabancı milletvekilleri geliyor, her seferinde, “biz bu durumu Avrupa Konseyi’ne götüreceğiz, siz demokrasiye ne zaman döneceksiniz” diye soruyor.
12 Eylül’de bu soru normal, çünkü askeri darbe günleri. Şimdi “seçilmiş” bir iktidar var. Ne yazık ki, yabancıların demokrasiye dönük kaygıları aynı.
Çelenk telaşı
Aman şu genelge bütün illere bir an önce yetişsin, ne olur, ne olmaz.
18 Mayıs günü İçişleri Bakanlığı bütün illere çok acele kaydıyla bir genelge gönderiyor. Konu “Ulusal ve Resmi Bayramlarda Çelenk Düzeni”. Anıtlara çelenk koyma düzeni çarşafa dolanmış, İçişleri Bakanlığı vaziyeti kurtarmaya çabalıyor, yeter ki, Atatürk Anıtlarına kimse çelenk koymasın.
Hükümet 5 Mayıs’ta ulusal bayram törenleri için yeni yönetmelik yayınlıyor. Bunun 2. maddesinde “bayramların dışında anıtlara çelenk koymak isteyen kuruluş ve kişiler 48 saat önceden izin almak zorundadır” deniyor.
İzin alınacak, ama izin bayramlar için geçerli değil, çünkü “bayramların dışında” deniyor. Hay Allah, oysa “biz bunu bayramlarda” yasaklayacaktık.
Peki, çelengi kim koyacak? Yönetmelikte yazılı, “Gençlik Hizmetleri ve Spor Müdürlüğü”.
Bayramda çelenk sunma izni karışıyor, devreye “çok acele” genelge giriyor:
“Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde (...) çelenk sayısının arttırılmasının mümkün olmadığı ve bu konuda mülki idare amirlerinin izin verme yetkilerinin bulunmadığı anlaşılmaktadır”.
Tek bir çelenk konulacak, onu Gençlik Hizmetleri Müdürlüğü sunacak, ne siyasi partiler, ne sivil toplum örgütleri, kimseye çelenk sunma izni verilmeyecek, o kadar.
CHP milletvekili Ali Serindağ eski vali: “Eskiden çelenk sunmak şenlikti. Çok çelenk sunulduğu için karışılıklığı önlemek amacıyla haber verilirdi, yasak filan yoktu. Çelenk sunmak, saygı sunmaktır. Şimdi halka ulusal bayramlar unutturulmak isteniyor”.
Ne çelenkmiş ya. Çelenk yasağı geldi de, unutuldu mu? Tam tersine, herkes daha coştu.
Aziz Yıldırım’ın iktidarla dansı
FENERBAHÇELİ yöneticilerle konuşuyorum. Yeni yönetim listesine dönük hepsinin yorumu benzer:
“Biz Aziz Bey’in tutuklanmasından bu yana, hükümetle sorun yaşamadık, hatta hep destek gördük”.
Oysa, yansıyan olaylar tam tersi izlenim veriyor. Bir yönetici şunu ekliyor:
“Aziz Yıldırım, başına gelenleri cemaate bağlıyor, cemaatin etkisi olduğunu düşünüyor”.
Ya yaptığı yönetim listesi? Örneğin, Kadir Topbaş’ın oğlu Hüseyin Topbaş ile Tayyip Erdoğan’ın akrabasına yönetimde yer vermesi? Bir yönetici:
“Hüseyin Topbaş mükemmel bir insan, Sayın Başbakanın akrabası da Fenerbahçe’yi bilen biri. Bizim tek soruumuz Aziz Bey’in tutukluluğu”.
Yöneticiler ser veriyor, sır vermiyor. Oysa, pek çok Fenerbahçeli farkı düşünüyor:
“Aziz Yıldırım bu listeyle iktidarla yakın bağ kurmaya çalışıyor”.
Liste garip, sürprizlerle dolu. Aziz Yıldırım’ın bir bildiği var herhalde.
Paylaş