Paylaş
Salıyı çarşambaya bağlayan gece yarısı, saat 00.30’da.
1982 Anayasası’nın tam 113 maddesi değişiyor, on sekiz defada. Buna rağmen, 12 Eylül’ün otoriter ruhu dimdik ayakta. Nasıl oluyor? Uygulamaya temel olan o ruhun getirdiği demokrasiye aykırı 688 yasa ile 90 kanun hükmünde kararname hala yürürlükte.
Yeni anayasa çalışmaları ile birlikte, bu yasa ve kararnameleri ayıklamak gerek. O yasa ve kararnameler yerinde kalırsa, dünyanın en demokratik anayasasını yapsanız, nafile. Otoriter rejim yine devam eder. Bunu önlemek üzere, alt hukuku demokratikleştirmek gerek.
Anayasa Uzlaşma Komisyonu kendi içinde alt komisyon kuruyor. Ahmet İyimaya (AKP), Atilla Kart (CHP), Oktay Öztürk (MHP), Ayla Akat’tan (BDP) oluşan alt komisyon geçtiğimiz salı akşamı ana komisyona öneri götürüyor:
“Anayasa değişikliği sürecinde, demokrasinin bir parçası olarak bu amaca ulaşılmasını engelleyen alt hukuk metinlerinin değiştirilmesi için parlamento ile eş zamanlı olarak girişimler başlatılması konusunda ana komisyonun irade koymasının önemini vurgular.”
Yani, alt hukukun değişmesi amacıyla Meclis’in kolları sıvaması şart. Anayasa Uzlaşma Komisyonu Meclis’e böyle bir çağrıda bulunacak. Alt komisyon bunu öneriyor.
KOMİSYONU TERK
Önerinin yerinde olduğu su götürmez. Doğası gereği, Uzlaşma Komisyonu kurucu komisyon niteliğine sahip. Kendi hukukunu kendisi yaratıyor. Her an irade beyanında bulunabilir.
Ancak, Uzlaşma Komisyonunda Meclis Başkanı Cemil Çiçek, “siyasi parti gurupları bize böyle bir görev vermedi” diyerek, öneriye karşı çıkıyor. Tartışma çıkıyor, CHP’li üye Atilla Kart, “bu bir güven bunalımıdır” diyor, CHP üyeleri komisyonu terk ediyor. Gerçek bir demokrasinin kurulması için Uzlaşma Komisyonu’nun düğmeye basmasını istemek normal. Normal olmayan, buna karşı çıkmak.
Sözü edilen anlaşmazlık Uzlaşma Komisyonunda ilk. Elbette komisyonun sonu değil. Sadece olayın güçlüğünü sergilemesi bakımından dikkat çekici. Pazartesi günü komisyon yeniden toplanacak.
Komisyon başlangıçta çalışma ilkelerini belirliyor. “Kararlar oy birliği ile alınacak, hazırlanan metnin delinmesinin önüne geçilecek” gibi ilkeler.
Uzlaşma Komisyonunda bundan sonra da anlaşmazlık çıkacak. Bunları aşmak için asgari müşterekte buluşmak kaçınılmaz. Zor olduğunu bile bile.
Hayatımıza hesapta olmayan felaketler girse de, gözler Uzlaşma Komisyonu’nda.
Cüneyt Özdemir fark attı
DEPREM nedeniyle pek çok televizyoncu ve gazeteci Van ve Erciş’e akın ediyor. Aziz medyamız böyle bir felaket karşısında ilk kez büyük çoğunlukla sahaya iniyor. Herkes farklı bir habere, farklı bir yoruma ulaşma çabasında.
Onca TV haber ve program arasında önceki akşam CNN Türk’te Cüneyt Özdemir herkese fark atıyor. Aslında Cüneyt ilk günden itibaren köylere giderek, oradaki durumu gözler önüne sermesiyle bir adım öne geçiyor. Köylerde gerçekte neler yaşandığını Türkiye Cüneyt’ten öğreniyor.
Önceki akşam ise, en tartışılan kişi olan Kızılay Başkanını ekrana çıkartıyor. Ayrıca yine köylerle bağlantı kuruyor. Köylerdeki gerçeğini aktardığı için, kendisini eleştiren Başbakan Erdoğan’a bir gazetecide olması gereken nezaket ve üslup içinde yanıt veriyor.
5N 1K programı ile zaten ilgi toplayan Cüneyt deprem programlarıyla bir kez daha dikkatle izleniyor. Cüneyt’i kutluyorum.
Ovalarda, çeltik tarlalarında kentler
Bingöl depremi. Öncesinde Bingöl çeltik tarlalarına kuruluyor, kayadan tarlaya iniyor. 1971 depreminde Bingöl’de 878 yurttaşımız hayatını kaybediyor.
Muradiye depremi. Öncesinde Muradiye kayalıktan ovaya iniyor. 1976 depreminde Muradiye’de 3 bin 840 yurttaşımız hayatını kaybediyor.
Erciş depremi. Depremden önce belediye binalarda altı kat iznini yedi kata çıkartıyor.
Van depremi. Yüzüncü Yıl Üniversitesi 2003 yılında uyarıyor, “on yıl içinde Van’da 6.5 şiddetinde deprem olacak, Van ovada kurulmuş, kayalıklara çekmek gerek”. Van’da kayalık oranı yüzde 95, ama kent geride kalan yüzde 5’lik ovaya kuruluyor. Uyarılar bir şey ifade etmiyor.
Van ve çevresinde okulların yapıldığı arazi ile ilgili soru işaretleri var. Okullar kayalık, sağlam arazi üzerinde değil. Milli Eğitim Bakanlığı, Bayındırlık Bakanlığı, valilik, belediyeler uyarılıyor. Nafile.
Son depremde en çok binalardaki çarpıklığı tartışıyoruz. Demir ve çimento hırsızlığını, binaların denetimsizliğini. Tartışma doğru, ama eksik. Diğer özellik, binaların yapıldığı arazi tipi, o zemin. Ova ve tarla gibi yumuşak arazilere kurulan binalar, hele de deprem kuşağında ise, çok tehlikeli, depreme dayanıklı değil.
Bunlar kırk, elli, altmış yıldır konuşuluyor, kırk, elli, altmış yıldır uyarılar yapılıyor. Sonuç ortada.
Paylaş