Paylaş
17 Ocak 1994 tarihli Ecevit’in belgesi “İstanbul Kanalı Önerisi” başlığını taşıyor. İstanbul’a kanal açmayı öngören proje, en çok Boğaz trafiğinin hafifletilmesi tezinden hareket ediyor. Kanalla birlikte, İstanbul’un turistik değerinin artması, yeni yerleşim ve çekim merkezi olması, yeni serbest bölgeler kurulması üzerinde duruyor.
Öyle ki, sanki Recep Tayyip Erdoğan Ecevit’ten kopya çekmiş gibi. İstanbul’a Kanal projesini tanıtırken, vurguladığı noktalar birebir aynı.
İlginç olan, on yedi yıl önce Ecevit bu projeyi ortaya attığında, tek bir Allahın kulu çıkıp da, buna “çılgın proje” demiyor. Hiç kimse, bu projeden dolayı Ecevit’i göklere çıkarmıyor, hiç kimse davul çalmıyor, “en büyük sensin” diye tempo tutmuyor.
Şimdi bakıyorum, Tayyip Erdoğan sanki aya insan indiriyor, Merih’te hayat olduğunu kanıtlıyor. Oysa, Kanuni’den beri var olan bir projeye el atıyor. Ama, öyle mi? Ortalık yıkılıyor.
FAYDA/MALİYET
Ortaya çıkacak rantlar, kesilecek ormanlar, değişecek ekolojik denge, aynı parayla alternatif nelerin yapılacağı, İstanbul’a yarar sağlayıp sağlamayacağı gibi teknik konular bir yana.
Temel soru şu: Kanal İstanbul, İstanbul ve Türkiye için gerçekten birinci önceliğe sahip bir proje mi? Yoksa, AKP’nin yeni seçim malzemesi mi?
Her iktisatçı her proje için fayda/maliyet analizi yapar. Bu projenin fayda/maliyet analizi henüz yok. Ortaya atılan bir fikir var.
Onun için hemen üstüne atlayıp, “bizim iktidar çok büyük iktidar” diye tempo tutmanın alemi yok.
32 MİLYAR DOLAR
Türkiye’nin en büyük projesi GAP. Fırat ve Dicle üzerinde yedi tane baraj ve Harran’ın sulanması.
GAP’la birlikte yılda üç kez ürün alınacak, o ürün sadece Türkiye’yi değil, bütün Orta Doğu’yu besleyecek. 32 milyar dolarlık bir proje.
GAP otuz yılı aşkın süredir devam ediyor ve bugüne kadar 1.700 bin hektarın ancak 200 bin hektarı sulanabiliyor. Otuz yılda 200 bin hektar, barajlar ise, hala tamamlanacak.
Kaldı ki, GAP’la birlikte 3 milyon 800 bin kişiye iş imkanı yaratılıyor. Yani, bugünkü işsiz sayısı çoktan sıfırlanıyor.
GAP gibi koca bir bölgenin hayatını değiştirecek ekonomik, aynı zamanda siyasi bir projenin otuz yılda bitmediğini görünce, Kanal İstanbul’u üfleyerek yemek gerek.
Raci Tetik şimdi hesap verecek
HER tarafı demir parmaklıklarla çevrili. En çok otuz kişi alabilir, ama yüze yakın insanı dolduruyorlar o kafese.
Burası 12 Eylül döneminin Mamak Askeri Cezaevi. Eğitim kafeste başlıyor. Erlerden biri “dikkaaat” çekti mi, akan sular duruyor. Sıkıysa, kafes içinde sağa, sola bak, konuş, hareket et. Eşek sudan gelinceye kadar dayak başlıyor.
Cezaevine ilk giren önce kafesten geçiyor. Kafeste kalma süresi bir ile otuz gün arasında. Otuz gün kalabilen zaten hayatta kalamıyor.
Tuvaletler felaket. Yemeklere yemek demeye bin şahit ister. Küfür, dayak ve işkence. İnsanlığın iflas ettiği bir cezaevi.
İşkencede ölen kaç kişi var, belli değil. Çünkü, tutulan raporlarda “intihar etti” yazıyor. Bu raporları aynı dönemde orada görev yapmış olan bazı doktorlar veriyor.
Tutukluları huzuruna çağıran Cezaevi Müdürü Albay Raci Tetik yanındaki askeri doktora soruyor:
“Bunları gebertirsem, rapor verir misin?”
Doktor anında yanıtlıyor:
“Veririm komutanım”.
Diyarbakır Cezaevi gibi Mamak Askeri Cezaevi de hatırı sayılır işkence evlerinden biri. Müdürü Albay Raci Tetik sonunda bulunuyor. Şimdi ifadesi alınacak, sorgulanacak. Umarım devamı gelir.
Adile’nin ayakkabısı OECD raporunda
BABAANNESİNİN peşinde çöpten ekmek topluyor beş yaşındaki Adile. Ayda elli liraya oturdukları barakanın bile parasını ödeyemiyor ailesi. Adile’nin ömründe hiç yeni ayakkabısı olmamış. Adile’nin insanın uykularını kaçıran gerçeği OECD raporuna düşüyor. İki gün önceki OECD Raporuna göre, Türkiye’de her beş çocuktan biri yoksul, yoksulluk oranı Türkiye’de yüzde 12.7 gibi yüksek bir oran. Adile bu çocuklardan biri. Aç. Yeni ayakkabısı, yeni entarisi, yeni hiç bir şeyi olmamış.
2002 ile 2010 arasında Türkiye’de yoksul sayısı 800 bin kişi artıyor, 12 milyon 750’ye vuruyor.
AKP’nin seçim bildirgesine bakıyorum, günlük geliri 2.15 doların altında kalanların oranını yüzde 3’ten binde 2’ye düşürüldüğünü yazıyor.
Ya AKP yanılıyor ya OCED. Yanılmayan biri var, Adile. Ya da Samsun’da açlıktan ölen 2.5 aylık Kübra.
Paylaş