Elveda Kopenhag işte Ankara Kriterleri

BİLİYORSUNUZ, o kadın dengesiz.

Hani, şu Türkiye ile ilgili son İlerleme Raporunu yazan Hollandalı kadın parlamenter Ria Oomen-Ruijten. Dengesizliği adından belli, adı zor yazılıyor, zor okunuyor.
Raporda Türkiye’de demokratik ölçülerden ciddi sapmalar olduğunu belirtiyor, basın ve düşünce özgürlüğüne dönük kaygılarını dile getiriyor.
Özünde, Türkiye’nin “Kopenhag demokratik kriterlerinden uzaklaştığına” dikkat çekiyor.
Zaten adı ne kolay yazılıyor, ne kolay okunuyor, üstelik saçma sapan bir rapor yazıyor ve Başbakan Erdoğan hakkını vermekte gecikmiyor: “Bunlar dengesiz”. Raporun kendisi de, yazan da, çok açık ki, dengesiz.
Oysa, aynı Hollandalı parlamenteri, AKP geçmişte bağrına basıyor. Geçmişte Türkiye ile ilgili yazdığı raporlar ve görüşler müthiş olumlu. AKP bir zamanlar Hollandalı’ya şirin görünüyor. AKP de onu alkışlamakta gecikmiyor.
Neden sonra kadının aklı başına geliyor, diyeceğim ama, ı-ıhh tam tersine aklı başından gidiyor, dengesiz oluyor, “Türkiye’de basın özgürlüğü askıda” gibi saçma sapan gözlemlerde bulunuyor.
O saçmalık ve dengesizlik son aylarda, hele de son iki haftada Avrupa’da hızla yayılıyor.
BRÜKSEL-İSTANBUL
İki toplantı. Biri Brüksel’de, diğeri İstanbul’da.
İkisi de, basına kapalı. İkisinde de, Türk ve Avrupalı uzmanlar var. İkisine de, katılan yabancılar Türkiye’yi en azından on yıldır yakından izliyor. İkisinde de, diplomatlar, üniversite hocaları, siyasetçiler, AB adına Türkiye ile haşır neşir, fiilen işin başında olanlar var.
Hatta, İstanbul’daki toplantıya Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da katılıyor ve yöneltilen sorular karşısında zor anlar yaşıyor.
İki toplantıda da, öne çıkan görüş aynı:
“Türkiye Kopenhagen demokratik kriterlerinden sapmaktadır”.
Basına sansür, kitap toplatmalar, ifade özgürlüğüne kısıtlamalar, tutuklamalar, sonu gelmek bilmeyen davalar, gazeteci avı, sadece iktidara yakın kişi ve kurumların elinin tutulması ve artık ne varsa.
Avrupa ki, son zamanlarda buna Amerika da dahil, öyle böyle değil, Türkiye’ye dönük demokratik kaygı bardağı taşırmış durumda.
Bu toplantılara Dışişlerinden çeşitli düzeylerde diplomatlar da katılıyor. Sorulan sorulara verdikleri yanıtlar çok yetersiz kalıyor. Nasıl kalmasın, onlar da aynı köyde yaşıyor.
Erdoğan bir zamanlar AB’ye alınmazsak, “biz de Kopenhagen yerine, Ankara kriterleri uygularız” diyor.
Hah işte, şimdi Ankara kriterlerini yaşıyoruz. Sansür, tutuklama, kısıtlama, torbada ne varsa.

İş Bankası’nda 41 istifa

KISA süre önce Antalya. İş Bankası toplantısı. Orada bir kişiye özel ilgi gösteriliyor. Genel Müdür Yardımcısı Adnan Bali’ye. Oysa, İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince de orada. Bali, sanki Özince’den önce geliyor gibi. Şimdi yeni genel müdür Bali oldu.
Antalya toplantısına katılanlar Özince’nin İş Bankası Genel Müdürlüğünden ayrılacağını hissediyor. Bali’ye gösterilen ilgi bunun ölçüsü.
Özince on üç yıl boyunca hem İş Bankası’nda, hem genel ekonomik ortamda dengeli bir profil çiziyor.
Buna karşılık, son aylarda alınan bir kararı engelleyemiyor. İş Bankası avukatlarının banka ile ilgili davalarda kazandıkları paranın yarısını bankanın almasına karar veriliyor. Avukatlar buna itiraz ediyor. İtiraz geri dönünce, 41 avukat bankadaki görevinden istifa ediyor. Daha sonra banka kararını değiştiriyor, ancak gidenler gitmiş oluyor.
Özince’nin görevinden ayrılmasının ekonomiden sorumlu bakan Ali Babacan’a çıkışıyla ilgisi yok. “Polis gelsin bizi de alsın” gibi, sivri çıkışı ekonomi dünyasında AKP’nin uygulamalarına dönük rahatsızlığı dile getiriyor. Özince giderayak yerinde bir uyarıda bulunuyor.
Yarım yüzyılı aşkın süre Türkiye’de üç kurum önde. Ordu, Koç Gurubu, İş Bankası. İş Bankası’nda görev değişikliği sıradan bir olay değil.

‘Aaa, siz Başkanlığı tartışmıyor musunuz?’

AVRUPA ülke ve kurumlarından Ankara’ya sık sık resmi ve gayri resmi ziyaretler oluyor. Belli görüşmelerde bulunmak için.
Bundan dört, beş ay önce yapılan ziyaretlerde hemen her Avrupalı Türk muhataplarına aynı soruyu yöneltiyor:
“Başkanlık sistemi için ne düşünüyorsunuz?”
Bu soru muhalefet partilerine, üniversitelere, sivil toplum örgütlerine soruluyor. Başkanlık sistemi mi? Kimse böyle bir tartışmanın için değil. Yabancılar bunu öğrenince, “aaa, siz bunu tartışmıyor musunuz” şaşkınlığı ile gözlerini hayretle açıyor.
Tayyip Erdoğan Londra’da patlatıyor, “Başkanlığı seçim sonrasında referanduma sunabiliriz”.
Avrupalıların neden hayret ettikleri şimdi netleşiyor.
Erdoğan, Başkanlık sistemini kapalı kapılar ardında Avrupalılarla konuşmuş olmalı. Konuşmasa bile, onlar böyle bir izlenim edinmiş olmalı ki, şimdi doğru çıkıyor.
Başkanlık sistemi mi? Bir bu eksikti.
Yazarın Tüm Yazıları